v01.12.24 Geliştirme Notları
Ra`d Sûresi
250
Cuz 13
14﴿ Hak (ve yerli yerinde olup, asılsızlık ve boşa gitme şâibesinden uzak) olan (ve kabûle mazhar bulunan) duâ ancak O (Allâh-u Azîmüşşâ)na has (olan duâlar)dır. (Başkalarına yapılan duâlar ise bir şey ifâde etmeyeceği için boş yere yapılmıştır.) /Hak olan dâvet ancak O (Allâh-u Azîmüşşâ)na (ibâdet için yapılan çağrı)dır. (Zîrâ ibâdet olunmaya ve ibâdetine dâvet olunmaya lâyık olan Zât ancak O’dur. O’ndan başka hiçbir varlığın bu hususta hiçbir hakkı yoktur.)/ O (müşrik ola)nların O’n(u bırakıp da O’n)dan başka duâ (ve ibâdet) ettikleri şeyler ise hiçbir şeyle onlar(ın duâsın)a en ufak bir icâbette bulunamazlar. Lâkin (onların bu durumu) ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya uzatan (ve: “Su gel, ağzıma gir” dercesine suyun kendiliğinden ağzına girmesini bekledikten sonra avucunu yalayan birinin hâli) gibi(dir) ki, o (su) on(un ağzın)a aslâ ulaşıcı bir şey değildir. (İşte putlara duâ edenler de böylece boşuna beklerler.) Zâten o kâfirlerin (putlarına) duâsı (da, onlara tapmaları da) ancak bir ziyan içerisindedir (mânâsız ve boşu boşunadır).
15﴿ Göklerde ve yerde bulunan şeyler de, onların gölgeleri de gün başlarında ve gün sonlarında (müminler) isteyerek ve (münâfıklar) istemeyerek (de olsa) sâdece Allâh’a secde eder. (Hepsi de O’nun büyüklüğünü îtirâf ederler ve kendileri hakkında dilediği hükümleri icrâ etmesine hiçbir îtirazda bulunamayarak O’nun hükmüne boyun eğerler. Melekler ve ins-ü cinnin müminleri darlıkta da, rahatlıkta da kendi istekleriyle secde ederler. Kâfirler ve münâfıklar ise zorluk ve sıkışma ânında mecbûren bu secdeyi îfâ ederler.)
16﴿ (Habîbim! O müşriklere soru mâhiyetinde) de ki: “Göklerin ve yer(ler)in Rabbi (yaratıcısı ve yöneticisi) kimdir?” (Rasûlüm! Herkes tarafından bilinen cevâbı açıklamak üzere sen) de ki: “Ancak Allâh’tır.” (Habîbim! Sen onları susturmak ve aklın gösterdiği yoldan ne kadar uzaklaştıklarını kendilerine îtirâf ettirmek için onlara) de ki: “Yoksa siz (göklerin ve yerin Rabbinin ancak Allâh-u Te‘âlâ olduğunu bile bile) hâlâ O’n(u bırakıp da O’n)dan başka şeyleri (ilâh olarak tapındığınız) birtakım dostlara mı döndürdünüz ki, onlar kendilerine (bile) hiçbir fayda vermeye mâlik olamazlar, (kendilerinden bir zararı savuşturmaya yâhut düşmanlarına) zarar verme (gibi herhangi bir şe)ye de (mâlik) olamaz(lar).” De ki: “(Hiç) kör (olan ve ibâdetin kime yapılacağını bilmeyen müşrik) biriyle, (gerçek İlâh’ın bir olduğu hakîkatini) gören (mümin) bir kişi eşit olur mu?! Ya da (kâfirlik ve sapıklığın sebep olduğu) karanlıklarla o (îmân ve tevhîdin kazandırdığı) nûr eşit olur mu?! Yoksa onlar Allâh’a birtakım ortaklar mı koştular ki, (sanki) onlar O’nun yaratması gibi yaratmıştırlar da, bu yüzden (Allâh-u Te‘âlâ’nın ve onların) yaratma (işleri) kendilerine karış(ıp kal)mıştır (ve bu nedenle onlar: “İşte bunlar da Allâh gibi yarattılar. Dolayısıyla bunlar da ibâdet olunmaya hak kazandılar” diyebilmişlerdir)?!” (Oysa bu karışıklığa sebep olabilecek bir şey aslâ söz konusu olmamıştır. Bilakis müşrikler, yaratan bir yana, yaratılanların bile yapabildikleri şeylere güç yetirmekten âciz olan birtakım putları Allâh’a ortak tanımışlardır.) De ki: “Ancak Allâh her bir şeyin yaratıcısıdır. Yine ancak O (İlâhlıkta ve yaratmakta tek olan bir) Vahîd’dir, (her istediğini herkese zorla da olsa yaptırma gücüne sâhip olan bir) Kahhâr’dır.”
17﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) gök (cihetin)den çokça su indirmiştir de, bu sebeple (yağmurun kendilerinde toplandığı) vâdîler kendi ölçüleri (nispetinde barındırdıkları o sular) ile akmış, sonra o (vâdîlerde akıp giden) sel üste çıkan bir köpüğü (yüklenip) taşımıştır. Bir süs eşyâsı veyâ (kap-çanak ve âlet-edevât gibi) faydalı bir şey (meydana getirme) arzusu ile, ateş içerisinde kendisini tutuşturdukları (ve eriterek istifâde edilir hâle getirdikleri altın, gümüş, demir ve kurşun gibi) şeylerden de o (suda oluşa)na benzer bir köpük mevcuttur. (Habîbim!) İşte sana! Böylece (üstün nüktelere sâhip eşsiz bir misal verme üslûbu ile) Allâh hak ve bâtıla misal vermektedir. İşte artık o köpük (var ya); o dağılıp atılmış bir şey olarak (boşa) gider. İnsanlara sürekli fayda veren (hâlis su ve hakîkî mâden gibi) şey(ler) ise yer(yüzün)de kalır. İşte sana! Allâh (kullarını irşâd husûsunda üstün lütuf ve yüce inâyetini açıklamak için) böylece (eşsiz beyân üslûplarıyla her konuda) misaller beyân eder.
18﴿ O en güzel şey (olan cennet) ancak Rablerin(in îmân ve tâat dâvetin)e tam mânâsıyla icâbet etmiş olan kimseler içindir. O (Rablerinin hakka uyma çağrısı)na hiçbir icâbette bulunmamış olan o kişiler ise; (türlü türlü mal cinsinden) yerde bulunan şeylerin hepsi birlikte, berâberinde de onun bir misli olduğu hâlde gerçekten onlara âit olsa, elbette (düştükleri dehşetten kurtulmak için) onu fidye olarak verirlerdi. İşte sana! Onlar ki, kötü muhâsebe(ye tutulmak) sâdece onlar için (gerçekleşecek)dir. Onların sığınakları da ancak cehennemdir. O ise, ne kötü bir döşek olmuştur.
سُورَةُ الرَّعْدِ
الجزء ١٢
٢٥٠
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ ﴿١٤
وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ ﴿١٥
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلِ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّاۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ اَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُۚ اَمْ جَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِه۪ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْۜ قُلِ اللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ ﴿١٦
اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَالَتْ اَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًاۜ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَٓاءَ حِلْيَةٍ اَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَۜ فَاَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَٓاءًۚ وَاَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْاَرْضِۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَۜ ﴿١٧
لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰىۜ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟ ﴿١٨
Ra`d Sûresi
250
Cuz 13
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ ﴿١٤
14﴿ Hak (ve yerli yerinde olup, asılsızlık ve boşa gitme şâibesinden uzak) olan (ve kabûle mazhar bulunan) duâ ancak O (Allâh-u Azîmüşşâ)na has (olan duâlar)dır. (Başkalarına yapılan duâlar ise bir şey ifâde etmeyeceği için boş yere yapılmıştır.) /Hak olan dâvet ancak O (Allâh-u Azîmüşşâ)na (ibâdet için yapılan çağrı)dır. (Zîrâ ibâdet olunmaya ve ibâdetine dâvet olunmaya lâyık olan Zât ancak O’dur. O’ndan başka hiçbir varlığın bu hususta hiçbir hakkı yoktur.)/ O (müşrik ola)nların O’n(u bırakıp da O’n)dan başka duâ (ve ibâdet) ettikleri şeyler ise hiçbir şeyle onlar(ın duâsın)a en ufak bir icâbette bulunamazlar. Lâkin (onların bu durumu) ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya uzatan (ve: “Su gel, ağzıma gir” dercesine suyun kendiliğinden ağzına girmesini bekledikten sonra avucunu yalayan birinin hâli) gibi(dir) ki, o (su) on(un ağzın)a aslâ ulaşıcı bir şey değildir. (İşte putlara duâ edenler de böylece boşuna beklerler.) Zâten o kâfirlerin (putlarına) duâsı (da, onlara tapmaları da) ancak bir ziyan içerisindedir (mânâsız ve boşu boşunadır).
وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ ﴿١٥
15﴿ Göklerde ve yerde bulunan şeyler de, onların gölgeleri de gün başlarında ve gün sonlarında (müminler) isteyerek ve (münâfıklar) istemeyerek (de olsa) sâdece Allâh’a secde eder. (Hepsi de O’nun büyüklüğünü îtirâf ederler ve kendileri hakkında dilediği hükümleri icrâ etmesine hiçbir îtirazda bulunamayarak O’nun hükmüne boyun eğerler. Melekler ve ins-ü cinnin müminleri darlıkta da, rahatlıkta da kendi istekleriyle secde ederler. Kâfirler ve münâfıklar ise zorluk ve sıkışma ânında mecbûren bu secdeyi îfâ ederler.)
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلِ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّاۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ اَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُۚ اَمْ جَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِه۪ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْۜ قُلِ اللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ ﴿١٦
16﴿ (Habîbim! O müşriklere soru mâhiyetinde) de ki: “Göklerin ve yer(ler)in Rabbi (yaratıcısı ve yöneticisi) kimdir?” (Rasûlüm! Herkes tarafından bilinen cevâbı açıklamak üzere sen) de ki: “Ancak Allâh’tır.” (Habîbim! Sen onları susturmak ve aklın gösterdiği yoldan ne kadar uzaklaştıklarını kendilerine îtirâf ettirmek için onlara) de ki: “Yoksa siz (göklerin ve yerin Rabbinin ancak Allâh-u Te‘âlâ olduğunu bile bile) hâlâ O’n(u bırakıp da O’n)dan başka şeyleri (ilâh olarak tapındığınız) birtakım dostlara mı döndürdünüz ki, onlar kendilerine (bile) hiçbir fayda vermeye mâlik olamazlar, (kendilerinden bir zararı savuşturmaya yâhut düşmanlarına) zarar verme (gibi herhangi bir şe)ye de (mâlik) olamaz(lar).” De ki: “(Hiç) kör (olan ve ibâdetin kime yapılacağını bilmeyen müşrik) biriyle, (gerçek İlâh’ın bir olduğu hakîkatini) gören (mümin) bir kişi eşit olur mu?! Ya da (kâfirlik ve sapıklığın sebep olduğu) karanlıklarla o (îmân ve tevhîdin kazandırdığı) nûr eşit olur mu?! Yoksa onlar Allâh’a birtakım ortaklar mı koştular ki, (sanki) onlar O’nun yaratması gibi yaratmıştırlar da, bu yüzden (Allâh-u Te‘âlâ’nın ve onların) yaratma (işleri) kendilerine karış(ıp kal)mıştır (ve bu nedenle onlar: “İşte bunlar da Allâh gibi yarattılar. Dolayısıyla bunlar da ibâdet olunmaya hak kazandılar” diyebilmişlerdir)?!” (Oysa bu karışıklığa sebep olabilecek bir şey aslâ söz konusu olmamıştır. Bilakis müşrikler, yaratan bir yana, yaratılanların bile yapabildikleri şeylere güç yetirmekten âciz olan birtakım putları Allâh’a ortak tanımışlardır.) De ki: “Ancak Allâh her bir şeyin yaratıcısıdır. Yine ancak O (İlâhlıkta ve yaratmakta tek olan bir) Vahîd’dir, (her istediğini herkese zorla da olsa yaptırma gücüne sâhip olan bir) Kahhâr’dır.”
اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَالَتْ اَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًاۜ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَٓاءَ حِلْيَةٍ اَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَۜ فَاَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَٓاءًۚ وَاَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْاَرْضِۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَۜ ﴿١٧
17﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ) gök (cihetin)den çokça su indirmiştir de, bu sebeple (yağmurun kendilerinde toplandığı) vâdîler kendi ölçüleri (nispetinde barındırdıkları o sular) ile akmış, sonra o (vâdîlerde akıp giden) sel üste çıkan bir köpüğü (yüklenip) taşımıştır. Bir süs eşyâsı veyâ (kap-çanak ve âlet-edevât gibi) faydalı bir şey (meydana getirme) arzusu ile, ateş içerisinde kendisini tutuşturdukları (ve eriterek istifâde edilir hâle getirdikleri altın, gümüş, demir ve kurşun gibi) şeylerden de o (suda oluşa)na benzer bir köpük mevcuttur. (Habîbim!) İşte sana! Böylece (üstün nüktelere sâhip eşsiz bir misal verme üslûbu ile) Allâh hak ve bâtıla misal vermektedir. İşte artık o köpük (var ya); o dağılıp atılmış bir şey olarak (boşa) gider. İnsanlara sürekli fayda veren (hâlis su ve hakîkî mâden gibi) şey(ler) ise yer(yüzün)de kalır. İşte sana! Allâh (kullarını irşâd husûsunda üstün lütuf ve yüce inâyetini açıklamak için) böylece (eşsiz beyân üslûplarıyla her konuda) misaller beyân eder.
لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰىۜ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟ ﴿١٨
18﴿ O en güzel şey (olan cennet) ancak Rablerin(in îmân ve tâat dâvetin)e tam mânâsıyla icâbet etmiş olan kimseler içindir. O (Rablerinin hakka uyma çağrısı)na hiçbir icâbette bulunmamış olan o kişiler ise; (türlü türlü mal cinsinden) yerde bulunan şeylerin hepsi birlikte, berâberinde de onun bir misli olduğu hâlde gerçekten onlara âit olsa, elbette (düştükleri dehşetten kurtulmak için) onu fidye olarak verirlerdi. İşte sana! Onlar ki, kötü muhâsebe(ye tutulmak) sâdece onlar için (gerçekleşecek)dir. Onların sığınakları da ancak cehennemdir. O ise, ne kötü bir döşek olmuştur.