HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُاِبْرٰه۪يمَ  ٢٥٦ 
الجزء ١٣

قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿ ١١ ﴾ وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟ ﴿ ١٢ ﴾ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ ﴿ ١٣ ﴾ وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَام۪ي وَخَافَ وَع۪يدِ ﴿ ١٤ ﴾ وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍۙ ﴿ ١٥ ﴾ مِنْ وَرَٓائِه۪ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَٓاءٍ صَد۪يدٍۙ ﴿ ١٦ ﴾ يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ ﴿ ١٧ ﴾ مَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ اَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍۨ اشْتَدَّتْ بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي يَوْمٍ عَاصِفٍۜ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلٰى شَيْءٍۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ ﴿ ١٨ ﴾

سُورَةُاِبْرٰه۪يمَ  ٢٥٦ 
الجزء ١٣
İbrâhîm Sûresi  256 
Cüz  13

11  Rasûlleri onlara demişti ki: “(Evet! Öyledir!) Biz ancak sizin gibi bir beşeriz! Lâkin Allâh kullarından dilediği kimselere (peygamberlik vererek) lütufta bulunur. Allâh’ın izniyle olma dıkça, size (kendiliğimizden) güçlü bir delil getirme miz bizim için olacak şey değildir. (Düşmanlara karşı direnme hususunda) inananlar ancak Allâh’a (güvenip) tevekkül etsin!

12  Bize ne oldu ki Allâh’a tevekkül etmeyelim? Oysa gerçekten O bizi(m her birimizi, din hususunda uymamız gereken dosdoğru) yollarımıza hidâyet etmiştir. Andolsun ki; bize yaptığınız eziyetlere karşı el bette sabr(a devam) edeceğiz. (İmanları gereği) tevek kül edenler de ancak Allâh’a tevekkül(de sebat) etsin!”

13  O kâfir olmuş kimseler(in inatçıları) rasûlleri ne: “Andolsun ki; mutlaka sizi toprağımızdan çıka r(ıp sürgüne yollay)acağız, ya da yemin olsun kesin likle siz bizim dinimize geçeceksiniz!” dedi. Bunun üzerine Rableri de onlara vahyetti ki: “Kasem olsun ki; elbette Biz o zâlimleri mutlaka helâk edeceğiz!

14  Andolsun ki; elbette onların (helâk edil mesi nin) ardından o(nların) toprağ(ın)a mutlaka sizi yer leştireceğiz. (Ey peygamber!) İş te bu (şekilde kâfirleri helâk edip, müminleri onların diyarına vâris kılma müjdesi), Benim (huzurum da hesaba çekilirken duracağı yüce) makamımdan/gözetimimden / Benden/korkmuş olan ve (isyankârlara yapmış olduğum azap) tehdidim den endişe etmiş bulunan (ona göre de dinimin emirlerini yerine getiren) kimselere âittir.”

15  Böylece onlar (kâfir ümmetlerine karşı Allâh-u Te`âlâ’dan yardım ve) fetih/(düşmanlarıyla aralarını ayıracak adâletli bir) hüküm/ talebinde bulundular da, (Allâh-u Te`âlâ’nın ibadetinden kibirlenen) çokça zorba ve (hakkı kabul etmemek için direnen) iyice inatçı herkes helâke uğradı.
Burada yardım talep edenlerin kim oldukları hakkında iki görüş bulunmaktadır:
a) İmam-ı Mücâhid ve Katâde (Radıyallâhu anhümâ) dan nakledildiğine göre; peygamberler ümmetlerinin imanından ümit kestikleri zaman onlara karşı Allâh’tan yardım talep etmişler ve onların azâba çarptırılmaları için beddua etmişlerdir.
b) İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)dan rivayet edildiğine göreyse; inkârcı ümmetler: “Ey Allâh! Eğer bu peygamberler doğru kimselerse bize azap et de anlayalım!” demişlerdir. Gerçi bazı âlimler iki fırkanın da, haklının yardıma mazhar olması, bâtıl yolda olanlarınsa helâke uğraması için talepte bulunduklarını söylemişlerdir.

16  (Helâk edilen kâfirin dünyadaki hüsrânının ardından) önünde de (kendisini bekleyen) cehennem vardır. Ayrıca ona, (cehennem ehlinin yanan cesetle rinden akan) irinin ta kendisi olan özel bir sudan da içirilecektir.

17  (Harâret kendisini istilâ ettiğinden) onu zorla yudumlamaya çalışacak fakat onu boğazından geçirmeye bile yaklaşamayacaktır! (Ama aşırı susuzluktan dolayı azâbı uzayınca, nice zahmetlerden sonra onu içmeye mecbur kalacaktır.) Ölüm (sebepleri) ona her bir yerden gelecek ama o asla ölü bir kimse (gibi azaplardan rahata kavuşmuş) olamayacaktır. Bunun önünde de (kendisi için hazırlanmış) pek katı bir azap vardır (ki böylece o, bir sonrası bir öncesinden çetin olan azaplara cehennemde ebediyyen maruz kalacaktır).
Ebû Ümâme (Radıyallâhu anh) Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in bu âyet-i kerîmenin tefsiri hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “O irinli su, cehennemde yanan kişinin ağzına yaklaştırılacak, ama o ondan hiç hoşlanmayacaktır. O su kendisine yaklaştırılınca yüzünü kebap edecek ve bu yüzden başının derisi düşecektir. Onu içtiğinde ise bağırsaklarını paramparça edecek ve nihâyet makatından çıkacaktır. Nitekim Allâh-u Te`âlâ: ‘Onlara kaynar bir su içirildi de bağırsaklarını paramparça etti!’ buyurmaktadır. Yine Allâh-u Te`âlâ: ‘Onlar (orada aşırı susuzluktan dolayı) yardım talep edecek olsalar, zeytin tortusu gibi olan ve (aşırı harâretinden dolayı derileri düşürecek şekilde) yüzleri kavuran (katı) bir suyla imdâd edileceklerdir. (Bu) ne kötü bir içecek!’ (Muhammed Sûresi; 15, Kehf Sûresi; 29) buyurmaktadır.” (Tirmizî, Sıfat-ü Cehennem: 4, no: 2583, 4/705) İbrâhîm-i Teymî ve İbni Cüreyc gibi âlimlerin beyanına göre; cehennemde yanan kişi tüy dipleri ve parmak uçlarına varınca ya kadar cesedindeki her noktadan ölüm acısı çekecektir ve böylece canı boğazına gelecek ama çıkmadığı için ölemeyecek, içine geri dönmeyeceği için de hayattan bir fayda görmeyecektir! (Beyzâvî, Hâzin)

18  Rablerini inkâr etmiş olan o kimselerin şaşı lacak hâli ise; onların (fakirlere yardım, köle âzâdı, esirleri kurtarma, misafirlere ikram ve akrabayı gözet me gibi yapmış oldukları iyi) amelleri bir kül gibidir ki, fırtınalı bir günde o rüzgâr onu çabucak kaldırıp götürmüştür. (İşte darmadağın olan o külün parçala rından hiçbir istifâde edilemeyeceği gibi, imansızlar da iyi amellerinin hayırlarını göremeyeceklerdir.) Onlar (iyilik namına) kazanmış oldukları şeylerden dolayı (sevap elde etmek, ya da azaplarını hafifletmek gibi) hiç bir şeye (kıyâmet günü) güç yetiremezler. İşte ancak bu (misalin açıkça ortaya koyduğu durum), (doğ ru yoldan) pek uzak bir sapıklığın ta kendisidir!

İbrâhîm Sûresi  256 
Cüz  13
cihanyamaneren