HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْحِجْرِ  ٢٦٢ 
الجزء ١٤

وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ ﴿ ١٦ ﴾ وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ ﴿ ١٧ ﴾ اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ ﴿ ١٨ ﴾ وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ ﴿ ١٩ ﴾ وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ ﴿ ٢٠ ﴾ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ ﴿ ٢١ ﴾ وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ ﴿ ٢٢ ﴾ وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ ﴿ ٢٣ ﴾ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ ﴿ ٢٤ ﴾ وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟ ﴿ ٢٥ ﴾ وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍۚ ﴿ ٢٦ ﴾ وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ ﴿ ٢٧ ﴾ وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ ﴿ ٢٨ ﴾ فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ ﴿ ٢٩ ﴾ فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ ﴿ ٣٠ ﴾ اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ ﴿ ٣١ ﴾

سُورَةُالْحِجْرِ  ٢٦٢ 
الجزء ١٤
Hicr Sûresi  262 
Cüz  14

16  (Onların bu kâfirliği delil yetersizliğinden olmayıp, hakka karşı direnişlerindendir. Yoksa) andolsun ki; gerçekten Biz gökte birçok burçlar (yüksek köşk gibi görünen yıldız kümeleri, gezegenler ve büyük yıldızlar) yarattık. Seyredenler için de onu çok süslü yaptık.

17  Biz onu her lânetli/(yıldız parçalarıyla) taş lanmış/ şeytan(ın ulaşımın)dan da koruduk. (Bu yüz den şeytanlar göğe çıkıp meleklere vesvese verme ve onların gizli bilgilerine vâkıf olma imkânı bulamazlar.)

18  Lâkin (birbirinin üstüne binen şeytanlardan, melekler arasında konuşulup) duyulan bir şeyi gizlice (yaklaşıp) çal(arcasına kaç)mış olan biri müstesnâ ki, hemen onun ardına (yıldızlardan kopan) apaçık bir ateş parçası takılır.

19  Yere gelince; onu da (üzerindekiler fay - dalan sın diye) Biz uzatıp yaydık, içerisine sabit dağları koyduk. Ve (ilâhî hikmete göre) ölçülü (ürünlerden)/pek güzel ve uyumlu/değerli/ her türlü şeyi ora da Biz bitirdik!

20  Sizin için (yiyecek, içecek ve giyecekler sınıfın dan) türlü türlü yaşam vasıtalarını da, kendilerini rızıklandırıcılar olmadığınız (çolukçocuk, hizmetçi ve köle konumundaki) kişileri de(, sahip olduğunuz tüm hayvanları da) orada Biz yarattık!/Sizin için de, kendilerini rızıklandırıcılar olmadığınız kimseler için de yaşam vasıtalarını orada Biz yarattık!/

21  (İnsanların faydalanacağı) hiçbir şey yok tur ki, (kulların görüş ve bilgilerinden saklıolan) hazineleri Bizim nezdimizde (hüküm ve tasarrufumuzda, karar ve yönetimimizde) bulunmasın. (Dolayısıyla her şeyi yaratmaya ve onu nimet olarak lütfetmeye Kadir olan ancak Biziz!) Ama (her toprağa elverişli olan yağmur eşit olma yacağı gibi, her şahsa ve her yaratığa gereken nimet ve rahmet de farklılık arz edeceğinden) Biz onu (rastgele salıvermeyip ) ancak (üstün hikmetlere dayalı irâ de miz gereği) bilinen bir ölçüyle indirmekteyiz.

22  Biz rüzgârları, (yağmur yüklü bulutları) taşıyıcılar hâlinde/(ağaçları) aşılayıcılar olarak/ gön derdik de , bu sebeple gökten bir su indirdik ve onu size içecek yaptık. Sizler ise asla ona (ulaşmaya) gücü yeten kimseler değilsiniz/onu (kaynaklarında ve gö zelerinde) koruyabilecek kimseler değilsiniz (Nite kim Biz dilesek tüm suları batırıp onlardan istifâdenize mâni olabiliriz)/.

23  Gerçekten Biz elbette sadece Biz (dilediğimiz cisimlerde hayat icat ederek onları) diriltmekteyiz ve (dilediğimiz canlı varlıklardan hayat sıfatını gidererek onları) öldürmekteyiz. (Bütün varlıklar yok olduktan sonra bâki kalarak her şeye) vâris olacaklar da an cak Biziz!

24  Andolsun ki; şüphesiz Biz içinizden (ölümde, İslâm’a girmekte, ibadet hususunda, cemaat safında ve cihat meydanında) öne geçenleri de elbette bil mişizdir. Yine yemin olsun ki; gerçekten de Biz (henüz ölmeyip hayatta kalan ve ibadet hususunda) geri ka lanları da kesinlikle bilmişizdir.

25  Şüphesiz senin Rabbin, onları (öldürdükten sonra tekrar dirilterek huzuruna) haşredecek olan da ancak O’dur! Şüphesiz ki O (her şeyin hakikatini bi len ve tüm işlerini üstün bir hikmet üzere yerli yerince ve sapasağlam yapan bir) Hakîm’dir; (ilmi her şeyi kaplamış bulunan bir) Alîm’dir.

26  Kasem olsun ki; elbette muhakkak Biz insan (denen var lığın ilk ferdi olan Âdem (Aleyhisselâm))` ı, şe killendirilmiş/ko kuş muş/ (kendisine vurulduğunda) ses çıkartan kupkuru ve kapkara bir çamurdan yarattık.

27  (Cinlerin babası olan) Cânn’ı da bu (Â dem’in yaratılışı)ndan önce Biz onu, gözenek lere nüfûz edecek bir harârete sahip ateşten/ öldürücü harâ rete sahip bir yelden/ ya ratmıştık.

28  Hani Rabbin meleklere buyurmuştu ki: “Şüp hesiz Ben, şekillendirilmiş/kokuşmuş/ (kendisine vurulduğunda) ses çıkartan kupkuru ve kapkara bir çamurdan bir beşer (insan türü) yaratıcıyım!

29  Ben onu (kendisine ruhun nüfûz etmesine elverişli ve) düzgün bir hâle getirdiğimde ve (hayat verme sıfatımı temsil eden) ruhumdan o nun içerisine üfle(yerek onu canlı bir varlık hâline getir)diğimde sizler hemen (bir kıble olarak) ona (yönelip Bana) secde edenler hâlinde (yere) kapanın!”

30  Böylece melekler(in hiçbiri geri kalmadan) hepsi de topluca secde etti.

31  Lâkin (aslı cinlerden olup, me lekler arasında yaşayan ve onlar la birlikte Âdem (Aley - hisselâm)`a sec de emrine muhâtap olan) İblis secde edenlerle bir likte bu lun maktan kaçındı.

Hicr Sûresi  262 
Cüz  14
cihanyamaneren