اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ ﴿٩١﴾
﴾91﴿
(Üzerlerine azap indirdiklerimiz) o kimselerdir ki (bir kısmına inanıp bâzısını inkâr ederek, kimi âyetlerine “Sihir”, kimine “Uydurma”, kimine de “Kehânet” vasfı yakıştırarak) Kur’ân’ı parçalara ayırmıştılar.
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٩٢﴾
﴾92﴿
Artık senin Rabbine andolsun ki; elbette mutlaka onlara hep birlikte oldukları hâlde (kıyâmet günü hesap) soracağız,
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٩٣﴾
﴾93﴿
(Dünyâda) sürekli yapmakta oldukları şeylerden (kıyâmet günü elbette onlara hesap soracağız).
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿٩٤﴾
﴾94﴿
(Habîbim!) Öyleyse sen (tebliğiyle) emrolunmakta olduğun (vahiyleri ifâde eden) şeyi açıkça söyle! /(Şerîat olarak îzâhına) memur kılınıyor olduğun şey(i haykırman) sebebiyle (hakla bâtıl arasında, bir cam sürâhiyi) çatlatı(p parçalarını ayırı)rcasına tam bir ayırım yap!/ O müşriklerden de yüz çevir (de sözlerine değer verme, yaptıklarına da aldırma!)
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ ﴿٩٥﴾
﴾95﴿
(Habîbim!) Muhakkak ki Biz (seninle) alay eden o kişilere karşı sana kâfî geldik (ve sana eziyet eden beş müşriği aynı günde farklı nedenlerle helâk ettik).
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٩٦﴾
﴾96﴿
O kimseler(in şerrin)e (kâfî geldik) ki Allâh ile birlikte başka bir ilâh edinmekteydiler. Ama onlar (yaptıkları şirkin kötü âkıbetini) çok yakında bilecekler!
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ ﴿٩٧﴾
﴾97﴿
(Habîbim!) Andolsun; elbette Biz bilmekteyiz ki, onların söylemekte oldukları (şirk ve alay dolu) şeyler sebebiyle gerçekten senin göğsün daralmaktadır.
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ ﴿٩٨﴾
﴾98﴿
(Habîbim! Bu tür göğüs darlıklarından kurtulmak için) hemen sen Rabbine hamd (etme) ile birlikte (övgülerde bulunarak ve “Sübhânellâhi ve bihamdihî” zikri ile meşgul) olarak (O’nu noksan sıfatlardan tenzîh etmek üzere) tesbîhte bulun ve (namaz kılarak) secde edenlerden ol!
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ ﴿٩٩﴾
﴾99﴿
Bir de (en büyük hakîkat olan ölümden ibâret) gerçekleşmesi kesin olan o şey sana gelinceye kadar (bir an bile gevşeklik etmeksizin) Rabbine ibâdet et(meye devâm et)!
ONALTINCI SÛRE-İ CELİLE
el-Nahl
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme d neminde inmiş)dir. İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)`dan rivayet edildiğine göre; sonundaki üç âyet-i kerîme, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in Uhud’dan dönüşü sırasında Medîne’de inmiştir. 128 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١﴾
﴾1﴿
(Ey kâfirler! Siz kıyâmetin kopmasını ve sizi helâk edecek azapların acele gelmesini talep etmektesiniz ama Benim hükmüm kesinlikle gerçekleşeceği için şimdiden bilin ki) Allâh’ın emri gelmiştir. Artık onu acele istemeyin. Onların ortak koşmakta oldukları şeylerden O’nu tesbîh (ve tenzîh) ile (uzak tutarım)! Zâten O (Allâh-u Te‘âlâ eş ve ortaktan) dâimâ çok yüce olmuştur.
يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاتَّقُونِ ﴿٢﴾
﴾2﴿
O (Allâh-u Te‘âlâ), Kendi emri (yerini bulsun) için kullarından (peygamber seçmeyi) dilediği kimseler üzerine melekleri rûh(un bedenleri diriltmesi gibi, ölmüş kalpleri dirilten vahiy) ile birlikte indirmektedir (ve onlara şöyle buyurmaktadır) ki: “(Ey Benim peygamberlerim!) ‘Muhakkak gerçek şudur; şüphesiz Benden başka (ibâdete lâyık) hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse (şirk koşma husûsunda) Benden hakkıyla sakının’ diye (ümmetlerinize) uyarıda bulunun.”
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٣﴾
﴾3﴿
O (Allâh-u Te‘âlâ), gökleri ve yeri (mükelleflere imtihan mahalli olma gibi üstün bir hikmet ve) hak(lı bir gâye) ile iç içe oldukları hâlde yaratmıştır. (Zâten) O (Rabbiniz), onların ortak koşmakta oldukları şeyler(le herhangi bir hususta iştirâki kabûl etmek)den dâimâ çok yüce olmuştur.
خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ ﴿٤﴾
﴾4﴿
O (Allâh-u Te‘âlâ), insanı sâfî olan azıcık bir sudan (his ve hareketi olmayan bir sıvıdan) yaratmıştır. Sonra (yaratıldığı maddede hiçbir konuşma ve mücâdele kābiliyeti bulunmayan âciz insan) birdenbire o; hasımlarıyla mücâdelede çok güçlü ve (dâvâsını ispat husûsunda) açıklama yapabilen biri (olarak herkesle çekişmekte)dir. /(Kendisini bir damla sudan yaratan Allâh’ın onu tekrar dirilteceğini inkâr ederek Rabbine karşı düşmanlığı) çok açık olan, çok büyük bir düşmandır./
وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ ﴿٥﴾
﴾5﴿
(Koyun, keçi, deve ve sığır gibi) davarları ki; onları da O (Rabbiniz) yaratmıştır! Onlarda(n îmâl edilen yünlü şeylerde) sizin için ısıtan birçok şey ve (sağılma, binilme, ekin ve sulama işlerinde kullanımları gibi) birçok faydalar vardır. Özellikle onların (etlerinden ve yağlarından yenilmeye elverişli olan) bir kısmını da yemektesiniz.
وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ ﴿٦﴾
﴾6﴿
Siz (onları) akşamleyin (yaylımdan ahırlarına) geri döndürürken de, sabahleyin (otlaklarına) salıverirken de sizin için (sayılan zarûrî ihtiyaçlarınız dışında) onlarda daha birçok güzellik vardır.