HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالنَّحْلِ  ٢٦٨ 
الجزء ١٤

وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ ﴿ ١٥ ﴾ وَعَلَامَاتٍۜ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ ﴿ ١٦ ﴾ اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿ ١٧ ﴾ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿ ١٨ ﴾ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ﴿ ١٩ ﴾ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَۜ ﴿ ٢٠ ﴾ اَمْوَاتٌ غَيْرُ اَحْيَٓاءٍۚ وَمَا يَشْعُرُونَۙ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ۟ ﴿ ٢١ ﴾ اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ ﴿ ٢٢ ﴾ لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ ﴿ ٢٣ ﴾ وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۙ قَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿ ٢٤ ﴾ لِيَحْمِلُٓوا اَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۙ وَمِنْ اَوْزَارِ الَّذ۪ينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ۟ ﴿ ٢٥ ﴾ قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿ ٢٦ ﴾

سُورَةُالنَّحْلِ  ٢٦٨ 
الجزء ١٤
Nahl Sûresi  268 
Cüz  14

15  O (Rabbiniz), (toprak, su üstündeki gemi gibi) sizi sallamasın diye yer(yüzün)de sağlam dağlar, ayrıca ırmaklar ve yollar koydu. Tâ ki siz (maksat larınıza ve Rabbinizi bilme yoluna) erişesiniz.

16  (Dağlar, pınarlar ve toprak kokuları gibi, yolda kalanların kendilerinden istifâde ederek yol bulmaya delil çıkarabilecekleri) birtakım alâmetleri de (dün yaya o yerleştirdi)! Bir de onlar (karada ve denizde geceleyin) yıldızlarla yol bulurlar!

17  (İstediği her şeyi ve bahsi geçen eşsiz varlıkları) yaratan bir Zât (herhangi bir şeyi) yaratamayan kimse gibi olur mu hiç? (Aklı olan varlıklar bile, yaratanla bir olamazken, ya akılsız putlar ve cansız varlıklar nasıl O’na ortak olabilirler?) Siz hiç iyice düşünmüyor musunuz?

18  Allâh’ın (size lûtfetmiş olduğu tüm) nimetlerini saymaya başlasanız, onları(n fertleri bir yana, türle rini bile) sayıp bitirme imkânı bulamazsınız. Şüp hesiz ki Allâh elbette (çokça bağışlayan, bu yüzden bunca nimetlerine karşı yaptığınız nankörlüklerin gü nahını örtüp, hak ettiğiniz cezayı peşin vermeyen bir) Ğafûr’dur; (kullarına çokça acıyan, bu sebeple de mah rumiyet gerektiren bunca kâfirlik ve isyanınıza rağmen nimetlerini sizden kesmeyen bir) Rahîm’dir.

19  Allâh (inanç ve amel olarak) gizlemekte olduğunuz şeyleri de, açıklamakta bulunduğunuz şeyleri de bilmektedir.

20  Ama o (kâfir ola)nların Allâh’ı bırakıp da tap makta oldukları şeyler hiçbir şey yaratamazlar. Üstelik kendileri (yaratılmıştırlar, aynı vasıfta olan niceleri de sürekli) yaratılmaktadırlar!

21  (O bâtıl tanrılar diğer canlılar gibi) ölülerdir, diriler değillerdir! (Kendilerinin de, tapanlarının da) ne zaman diriltilecek olduklarını dahi bilemezler! (Hal böyleyken, âhirette müşriklere nasıl şefaat ede bilirler?)

22  (Artık bütün bu âyetler ışığında şu hakikat kesin kes sabit olmuştur ki;) sizin İlâhınız (olan Allâh) bir tek İlâh`tır! Ama o kimseler ki âhirete inanmamak tadırlar; işte onların kalpleri (tevhîde delâlet eden âyetleri) inkâr edicidir ve kendileri (gördükleri açık delillerin gösterdiği hakikate inanmak mecburiyetinde kaldıkları halde, bunları kabullenmekten inadına) bü yüklük taslayıcıdırlar.

23  (Şu) gerçek ortaya çıktı ki; şüphesiz Allâh onların gizlemekte olduğu şeyleri de, açıkça ortaya koydukları şeyleri de bilmektedir. (Dolayısıyla hak ettikleri cezaları verecektir.) Muhakkak ki O, (herhan gi bir konuda herhangi bir şahsa karşı) büyüklük taslayanları sevmez! (Hele Kendisine imandan ve âyet lerine inanmaktan kibredenleri ise hiç sevmez ve bu yaptıklarına rıza göstermez!)

24  (Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in gönderil diği haberini alarak tâ uzaklardan ona inanmak için ge lenler tarafından) o (büyüklük taslaya)nlara: “Rabbi niz (Muhammed’e) neyi indirdi?” denildiği zaman: “Evvelkilerin (uydurup) yazmış olduğu hikâyeler!” derler.

25  Nihâyet onlar (günahlarını sildirecek bir amel leri bulunmadığı için) kıyâmet günü (günah) yükleri ni tam olarak taşıyacaklar, (yollarının yanlışlığını ve kendilerini sevk edeceği azâbı) bilmeksizin kendile rini saptırmakta oldukları kimselerin birkısım yük lerini de (taşıyacaklardır. Ama taşıdıkları yine kendi yükleri olacaktır, zira onların kötü yola düşmelerine sebebiyet veren de yine kendileri olmuştur)! Âgâh olun ki; onların yüklenmekte oldukları o şey ne kötü olmuştur!

26  Onlardan öncekiler de (peygamberlerinin getirdiği hak dini iptal için) gerçekten tuzak kurmuştu. Ama Allâh(ın, kasırga ve zelzele gibi yıkıcı azapları) onların (sağlamca yaptıkları) binalarına temeller(in) den gelmiş, böylece (kendileri altında bulunuyorlar ken) tavan(ları) üzerlerinden doğru tepelerine düşmüş ve azap onlara hiç fark edemeyecekleri (aksine kendilerini koruyacak diye fayda umdukları) bir yönden gelmişti.
Müfessirlerin cumhûruna göre; bu âyet-i kerîme İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın zamanında yeryüzünün en büyük hükümdârı olan Nemrûd ibni Ken`ân’dan bahsetmektedir, şöyle ki o; göğe doğru yükselip kendi anlayışına göre gök ehliyle savaşmak için Bâbil’de beş bin arşın uzunluğunda bir köşk yaptırmıştı. Derken Allâh-u Te`âlâ bir kasırga estirerek onu yıktırıp kulesini denize attı. Geri kalan kısmı da altında bulunan insanların üzerine çöktü. O güne kadar insanlar sadece birkaç dil konuşabiliyorken, o günün dehşetinden insanlar yetmiş üç lisan konuşmaya başladılar. Lisanların karışmasından dolayı oraya Bâbil adı verildi. (Beğavî, Hâzin, Âlûsî)

Nahl Sûresi  268 
Cüz  14
cihanyamaneren