v02.01.25 Geliştirme Notları
İsrâ Sûresi
284
Cuz 15
28﴿ (Ey mümin!) Ya bir de sen (bâzı fakirlerin isteklerini karşılayamadığın zaman) kendisini(n ileride sana geleceğini) Rabbinden umuyor olduğun bir (rızık ve) rahmet arayışıyla gerçekten onlardan (utanıp konuşamayarak) yüz çevireceksen, (onların ihtiyaçlarını yakın bir zamanda göreceğine dâir güzel bir vaadde bulunmak üzere) onlara (“Allâh hepimize rızık temininde kolaylık ve bereket versin”, “İnşâallâh yakında bana Allâh bir rızık gönderir de ondan sana veririm” gibi) kolaylık (ve rızık duâsı) içeren (gönül alıcı) bir söz söyle!
29﴿ Bir de sen (aşırı cimrilikten dolayı) elini boynuna bağlanmış (gibi sıkı) yapma, (eline geçeni saçıp savurarak) onu tam bir açışla da yayma ki, sonra (Allâh katında israfla, insanlar nezdinde de tedbirsizlikle suçlanarak) kınanmış ve hasret çeken (pişman) biri olursun.
30﴿ Şüphesiz senin Rabbin (kullarının menfaatini gözeten üstün hikmeti gereği) murâd ettiği kimse için (bâzen) rızkı genişletir ve (bâzen de) daraltır. Şüphesiz ki O, dâimâ kullarını(n gizli-açık tüm hâllerini hakkıyla bilen bir) Habîr ve (her şeyi ziyâdesiyle gören bir) Basîr olmuştur. (Dolayısıyla onların rızkını daraltması da bir hikmete dayalıdır.)
31﴿ (Ey insanlar!) Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Biz onları da sizi de rızıklandırmaktayız. Onları öldürmek gerçekten de çok büyük bir günah olmuştur.
32﴿ Bir de siz zinâya (bulaşmak bir yana, nâmahreme bakmak, dokunmak ve öpmek gibi öncü günahlara dahî) yaklaşmayın. Şüphesiz o, çirkinliği çok belirgin bir iş olmuştur, (şehveti tatmin için izlenen) bir yol bakımından da çok kötü olmuştur. Nitekim nikâhsız bir şekilde bir başkasının eşini, kız kardeşini ya da kızını gasp edip, neseplerin karışmasına, nesillerin kesilmesine, kan dâvâlarının uzatılmasına ve böylece âlemin yıkımına neden olacak bir yoldan daha kötüsü düşünülemez!
33﴿ Ayrıca siz (öldürdüğü bir kişi karşılığında kısas, İslâm’a girdikten sonra dinden çıkma ve evliyken zinâ yapma gibi) haklı neden(ler) ile olmadıkça (öldürülmesini) Allâh’ın yasaklamış olduğu o (mâsum) canı öldürmeyin. Her kim de (dînen kanını helâl kılan bir sebep bulunmaksızın) zulme uğramış bir hâlde öldürülürse, işte gerçekten Biz (öldürenden hakkını alması için) onun (vefâtının ardından işlerini tâkip etmekle görevli olan vâris ve) velîsine büyük bir güç vermişizdir. Artık o da (öldürenden başkasının îdâmını isteyerek, bir kişiye karşı iki veyâ daha fazla kişilerin kanına girerek yâhut kātilin birtakım uzuvlarını kesmek sûretiyle işkencelere kalkışarak) öldürmede haddi aşmasın. Zîrâ şüphesiz ki o (haksız yere öldürülen de, velîsi de, iki cihanda Allâh tarafından) yardım edilen bir kişi olmuştur. (Nitekim öldürülen kişinin kanı yerde kalmayacak, âhirette de bol mükâfat alacaktır. Vârisi ise, kısas hakkı kazanarak ve yöneticilerden yardım görerek güçlendirilmiştir.)
34﴿ (Ergenlik dönemindeki) güçlü çağına erişinceye kadar da yetimin malına yaklaşmayın; ancak o en güzel şeyin ta kendisi olan (koruma ve kâr kazandırma gibi meşrû yollar) ile (yaklaşmanız) müstesnâ! (Adâleti gözetme, emir ve yasaklarını koruma hususlarında Allâh’ın size yaptığı emir ve) ahdi(ni, ayrıca sizin O’na veyâ kullarına vermiş olduğunuz sözleri) hakkıyla yerine getirin. Şüphesiz ki verilen söz, (iki cihanda da tâkipsiz bırakılmayacak, yerine getirilip getirilmediğinin arkası aranarak mutlaka) sorulacak bir şey olmuştur.
35﴿ (Müşterileriniz için) ölçüm yaptığınız zaman da ölçmeyi tam yapın ve (tartarken de) dosdoğru bir terâziyle tartın. İşte sana! Bu (şekilde davranmanız dünyâda haksız kazanç elde etmeye nispetle sizin için) çok hayırlıdır! (Âhirette karşılaşacağınız makbul netîce ve) âkıbet yönünden de en güzel olandır. Müfessirlerin beyânı vechile; insan hırsızlıkla birkaç kuruş kazanayım derken, ismi kötüye çıkarak birçok kârdan mahrum olur. Ama dürüst davranışının duyulmasıyla birçok övgüye mazhar olacağı gibi, pek çok insan tarafından tercih edilen ve böylece çok kâr elde eden bir kişi oluverir. Cennette ise bitmez tükenmez sevaplara nâil olur.
36﴿ (Ey insan!) Yine sen (görmediğin şeye “Gördüm”, duymadığın şeye “Duydum”, bilmediğin bir şey hakkında da “Biliyorum” diyerek) kendisi hakkında sana âit hiçbir bilgi olmayan şeylerin ardınca gitme. (Herhangi bir konuda zanlarla, sezgilerle ve tahminlerle hüküm verme.) Kulak da, göz de, gönül de; işte sana! Bunların hepsi (de) şüphesiz ki o (insan) on(lar)dan soru(mlu tutu)lacak biri olmuştur.
37﴿ Ayrıca sen yer(yüzün)de kibir (ve iftihar) için yürüme! Şüphesiz ki sen (ne kadar güçlü ve sağlam bir şekilde ayağını bassan da) aslâ yeri yaramazsın, (ne kadar kasılsan da) uzunluk bakımından dağlara da kesinlikle erişemezsin.
38﴿ (Ey mümin!) İşte sana! (Şirki yasaklayan hükümden îtibâren) tüm bu (anlatıla)n (emir ve yasak)lar (var ya); onların kötü (ve yasak) olanları Rabbin nezdinde hiç istenmeyen bir şey olmuştur.
سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ
الجزء ١٥
٢٨٤
وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا ﴿٢٨
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا ﴿٢٩
اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا۟ ﴿٣٠
وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـًٔا كَب۪يرًا ﴿٣١
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا ﴿٣٢
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَانًا فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا ﴿٣٣
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا ﴿٣٤
وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا ﴿٣٥
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لًا ﴿٣٦
وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا ﴿٣٧
كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا ﴿٣٨
İsrâ Sûresi
284
Cuz 15
وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا ﴿٢٨
28﴿ (Ey mümin!) Ya bir de sen (bâzı fakirlerin isteklerini karşılayamadığın zaman) kendisini(n ileride sana geleceğini) Rabbinden umuyor olduğun bir (rızık ve) rahmet arayışıyla gerçekten onlardan (utanıp konuşamayarak) yüz çevireceksen, (onların ihtiyaçlarını yakın bir zamanda göreceğine dâir güzel bir vaadde bulunmak üzere) onlara (“Allâh hepimize rızık temininde kolaylık ve bereket versin”, “İnşâallâh yakında bana Allâh bir rızık gönderir de ondan sana veririm” gibi) kolaylık (ve rızık duâsı) içeren (gönül alıcı) bir söz söyle!
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا ﴿٢٩
29﴿ Bir de sen (aşırı cimrilikten dolayı) elini boynuna bağlanmış (gibi sıkı) yapma, (eline geçeni saçıp savurarak) onu tam bir açışla da yayma ki, sonra (Allâh katında israfla, insanlar nezdinde de tedbirsizlikle suçlanarak) kınanmış ve hasret çeken (pişman) biri olursun.
اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا۟ ﴿٣٠
30﴿ Şüphesiz senin Rabbin (kullarının menfaatini gözeten üstün hikmeti gereği) murâd ettiği kimse için (bâzen) rızkı genişletir ve (bâzen de) daraltır. Şüphesiz ki O, dâimâ kullarını(n gizli-açık tüm hâllerini hakkıyla bilen bir) Habîr ve (her şeyi ziyâdesiyle gören bir) Basîr olmuştur. (Dolayısıyla onların rızkını daraltması da bir hikmete dayalıdır.)
وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـًٔا كَب۪يرًا ﴿٣١
31﴿ (Ey insanlar!) Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Biz onları da sizi de rızıklandırmaktayız. Onları öldürmek gerçekten de çok büyük bir günah olmuştur.
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا ﴿٣٢
32﴿ Bir de siz zinâya (bulaşmak bir yana, nâmahreme bakmak, dokunmak ve öpmek gibi öncü günahlara dahî) yaklaşmayın. Şüphesiz o, çirkinliği çok belirgin bir iş olmuştur, (şehveti tatmin için izlenen) bir yol bakımından da çok kötü olmuştur. Nitekim nikâhsız bir şekilde bir başkasının eşini, kız kardeşini ya da kızını gasp edip, neseplerin karışmasına, nesillerin kesilmesine, kan dâvâlarının uzatılmasına ve böylece âlemin yıkımına neden olacak bir yoldan daha kötüsü düşünülemez!
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَانًا فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا ﴿٣٣
33﴿ Ayrıca siz (öldürdüğü bir kişi karşılığında kısas, İslâm’a girdikten sonra dinden çıkma ve evliyken zinâ yapma gibi) haklı neden(ler) ile olmadıkça (öldürülmesini) Allâh’ın yasaklamış olduğu o (mâsum) canı öldürmeyin. Her kim de (dînen kanını helâl kılan bir sebep bulunmaksızın) zulme uğramış bir hâlde öldürülürse, işte gerçekten Biz (öldürenden hakkını alması için) onun (vefâtının ardından işlerini tâkip etmekle görevli olan vâris ve) velîsine büyük bir güç vermişizdir. Artık o da (öldürenden başkasının îdâmını isteyerek, bir kişiye karşı iki veyâ daha fazla kişilerin kanına girerek yâhut kātilin birtakım uzuvlarını kesmek sûretiyle işkencelere kalkışarak) öldürmede haddi aşmasın. Zîrâ şüphesiz ki o (haksız yere öldürülen de, velîsi de, iki cihanda Allâh tarafından) yardım edilen bir kişi olmuştur. (Nitekim öldürülen kişinin kanı yerde kalmayacak, âhirette de bol mükâfat alacaktır. Vârisi ise, kısas hakkı kazanarak ve yöneticilerden yardım görerek güçlendirilmiştir.)
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا ﴿٣٤
34﴿ (Ergenlik dönemindeki) güçlü çağına erişinceye kadar da yetimin malına yaklaşmayın; ancak o en güzel şeyin ta kendisi olan (koruma ve kâr kazandırma gibi meşrû yollar) ile (yaklaşmanız) müstesnâ! (Adâleti gözetme, emir ve yasaklarını koruma hususlarında Allâh’ın size yaptığı emir ve) ahdi(ni, ayrıca sizin O’na veyâ kullarına vermiş olduğunuz sözleri) hakkıyla yerine getirin. Şüphesiz ki verilen söz, (iki cihanda da tâkipsiz bırakılmayacak, yerine getirilip getirilmediğinin arkası aranarak mutlaka) sorulacak bir şey olmuştur.
وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا ﴿٣٥
35﴿ (Müşterileriniz için) ölçüm yaptığınız zaman da ölçmeyi tam yapın ve (tartarken de) dosdoğru bir terâziyle tartın. İşte sana! Bu (şekilde davranmanız dünyâda haksız kazanç elde etmeye nispetle sizin için) çok hayırlıdır! (Âhirette karşılaşacağınız makbul netîce ve) âkıbet yönünden de en güzel olandır. Müfessirlerin beyânı vechile; insan hırsızlıkla birkaç kuruş kazanayım derken, ismi kötüye çıkarak birçok kârdan mahrum olur. Ama dürüst davranışının duyulmasıyla birçok övgüye mazhar olacağı gibi, pek çok insan tarafından tercih edilen ve böylece çok kâr elde eden bir kişi oluverir. Cennette ise bitmez tükenmez sevaplara nâil olur.
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لًا ﴿٣٦
36﴿ (Ey insan!) Yine sen (görmediğin şeye “Gördüm”, duymadığın şeye “Duydum”, bilmediğin bir şey hakkında da “Biliyorum” diyerek) kendisi hakkında sana âit hiçbir bilgi olmayan şeylerin ardınca gitme. (Herhangi bir konuda zanlarla, sezgilerle ve tahminlerle hüküm verme.) Kulak da, göz de, gönül de; işte sana! Bunların hepsi (de) şüphesiz ki o (insan) on(lar)dan soru(mlu tutu)lacak biri olmuştur.
وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا ﴿٣٧
37﴿ Ayrıca sen yer(yüzün)de kibir (ve iftihar) için yürüme! Şüphesiz ki sen (ne kadar güçlü ve sağlam bir şekilde ayağını bassan da) aslâ yeri yaramazsın, (ne kadar kasılsan da) uzunluk bakımından dağlara da kesinlikle erişemezsin.
كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا ﴿٣٨
38﴿ (Ey mümin!) İşte sana! (Şirki yasaklayan hükümden îtibâren) tüm bu (anlatıla)n (emir ve yasak)lar (var ya); onların kötü (ve yasak) olanları Rabbin nezdinde hiç istenmeyen bir şey olmuştur.