HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُطٰهٰ  ٣١٤ 
الجزء ١٦

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ ﴿ ٥٢ ﴾ اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلًا وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجًا مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى ﴿ ٥٣ ﴾ كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ ﴿ ٥٤ ﴾ مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى ﴿ ٥٥ ﴾ وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى ﴿ ٥٦ ﴾ قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى ﴿ ٥٧ ﴾ فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَانًا سُوًى ﴿ ٥٨ ﴾ قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى ﴿ ٥٩ ﴾ فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى ﴿ ٦٠ ﴾ قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى ﴿ ٦١ ﴾ فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى ﴿ ٦٢ ﴾ قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى ﴿ ٦٣ ﴾ فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّاۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى ﴿ ٦٤ ﴾

سُورَةُطٰهٰ  ٣١٤ 
الجزء ١٦
Tâhâ Sûresi  314 
Cüz  16

52  (Mûsâ &;40#Aleyhisselâm)) dedi ki: “Onlara âit bilgi Rabbim katında (bulunan Levh-i Mahfûz nâmındaki) bir Kitaptadır. Rabbim (kime ne muâmele yapacağı hususunda) yanılmaz ve (kimin ne yaptığını hiçbir zaman) unutmaz! Müfessirlerin beyanına göre; o gün için Mûsâ (Aleyhisselâm)`a Tevrât indirilmediğinden Mûsâ (Aleyhisselâm), Nûh, Âd ve Semûd kavimleri gibi helâke uğratılan kâfir toplumların ne durumda olduklarına dâir bilgiyi Allâh-u Te`âlâ’nın o yanılmaz ve şaşmaz ilmine havâle etmiştir.

53  O Zât ki; yeri sizin için bir döşek (gibi istifâde nize uygun) yapmış, orada sizin (dilediğiniz yerlere kolayca ulaşabilmeniz) için (dağlar ve vâdiler arasında) birtakım yollar meydana getirmiş ve gökten bir su indirmiştir. Böylece Biz onunla, bitkilerden farklı farklı türler çıkarmışızdır.

54  (Böylece Biz kullarımıza buyurmuşuzdur ki:)(Bu rızıklardan) kendiniz de yeyin, davarlarınızı da otarın! İşte (yanlışın peşine gitmekten ve çirkin işler yapmaktan) engelleyici akıllara sahip kimseler için elbette bu (sayıla)nlarda, (Allâh-u Te`âlâ’nın yüce sanatlarını gösteren) pek büyük ve birçok âyetler bulunmaktadır.

55  Biz sizi ondan (o tevâzuun en belirgin örneği olan topraktan) yarattık; (öldüğünüzde de gömülmek üzere) yine sizi ona döndüreceğiz; diğer birkere de (dirilteceğimiz zaman) sizi ondan çıkaracağız!”
İnsan neslinin babası Âdem (Aleyhisselâm) bizzat topraktan yaratıldığı için, onun neslinin de topraktan yaratılmış olduğu söylenebilir. Ama her insanın yaratıldığı menînin, birtakım gıdalardan meydana geldiği, o yiyeceklerin de topraktan olduğu düşünülecek olursa, insanın yaratılış maddesinin iki vasıtayla yine toprağa döndüğü anlaşılır. Ama Atâ-i Horâsânî (Radıyallâhu anh)`ın: “İnsan yaratılacağı zaman görevli melek gidip o şahsın gömüleceği topraktan bir parça alarak onu insan suyu üzerine serpiştirir, böylece doğacak çocuk toprak ve menî karışımından yaratılır!” şeklindeki rivayetine göre, her insanın vasıtasız olarak topraktan yaratılmış olduğu söz konusudur. (Âlûsî)

56  Andolsun ki; elbette Biz o (Firavu)na o (Mûsâ (Aleyhisselâm)`a verilmiş olan) mucizelerin tümünü kesinlikle gösterdik. Fakat o yalanladı ve (hakkı kabulden) kaçındı.

57  (Mûsâ (Aleyhisselâm)`dan gördüğü mûcizeler karşısında korkuya kapılarak) dedi ki: “Ey Mûsâ! Sen bi ze; sihrinle bizi toprağımızdan çıkarasın diye mi geldin?

58  Andolsun ki; elbette sana bunun benzeri bir büyü getireceğiz. O halde bizimle senin aranda (müş tereken uyulacak) bir sözleşme (yeri) olarak düz bir mekânı/(iki tarafa da) eşit (mesafede kalan) bir yeri/ tayin et ki, ne biz, ne de sen onu bozmayalım!”

59  (Bunun üzerine Mûsâ (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Size vaad edilen zaman, ziynet(li elbiselerinizi ve süs eşyalarınızı giyinmekte olduğunuz bayram) günü dür ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir!”

60  Derken Firavun (Mûsâ (Aleyhisselâm)`ın yanın dan) dönüp gitti de, (tüm büyücüleri çağırıp, istedik leri bütün malzemeleri temin ederek) hilesini topla dı ve sonra (buluşma yerine) geldi.

61  Mûsâ o (karşısına çıkarıla)n (sihirbaz)lara: “Helâk (ve yıkım) size (gelip çatacaktır)! (Gön derdi ği mû cizeleri ‘Büyü’ diye adlandırarak) Allâh’a karşı bir yalan uydurmayın, sonra O sizi (da yanamayacağı nız) büyük bir azapla kökünüzü kazıya cak şekilde helâk eder. Zaten (Allâh’a karşı) iftirada bulunmuş olan kimse gerçekten de (en büyük zarar ve) hüsrâna uğramıştır.” dedi.

62  Böylece onlar (Mûsâ (Aleyhisselâm)`ın sözlerinin bir büyücü kelâmına benzemediğini fark ederek) işlerini aralarında tartıştılar ve (bunu yaparken Mûsâ ve Hârûn (Aleyhimesselâm)` a görünmemeye ve duyurmamaya âzamî gayret göstererek) fısıldaşmayı gizli tuttular.
Müfessirler, büyücülerin aralarında fısıldaştıkları söz hakkında birkaç görüş beyan etmişlerdir: Kimine göre bu, bir sonra ki âyette zikredilecek sözleridir, kimine göreyse: “Bu bir büyücü sözü olamaz!”, “O bize gâlip gelirse ona uyarız!”, “O bir büyücüyse zaten biz onu yeneriz, ama gücünü Allâh’tan alıyorsa o zaman şânı büyük olur!” gibi sözlerdir.

63  (Birbirlerine gizlice) dediler ki: “Gerçekten işte bu ikisi elbette iki büyücüdür ki, sihirleriyle sizi toprağınızdan çıkarmayı ve sizin o en üstün yolunuzu gidermeyi (böylece Firavun’u ilâh edinme davanızı tamamen ortadan kaldırmayı) arzulamak tadırlar.

64  Öyleyse (tüm) hile (ve hünerleri)nizi bir araya getirin de sonra tek saf halinde (Mûsâ’ya karşı) geli(p büyünüzü sergileyi)n! Zaten bugün üstün gelmiş olan kimse, gerçekten de murad(ın)a ermiştir.”

Tâhâ Sûresi  314 
Cüz  16
cihanyamaneren