HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْبَقَرَةِ  ٣٢ 
الجزء ٢

سَلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ كَمْ اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ اٰيَةٍ بَيِّنَةٍۜ وَمَنْ يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿ ٢١١ ﴾ زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۢ وَالَّذ۪ينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿ ٢١٢ ﴾ كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿ ٢١٣ ﴾ اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ ﴿ ٢١٤ ﴾ يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلْ مَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ ﴿ ٢١٥ ﴾

سُورَةُالْبَقَرَةِ  ٣٢ 
الجزء ٢
Bakara Sûresi  32 
Cüz  2

211  (Ey Nebiyy-i zîşân!) İsrâîl oğullarına sor ki; (İslâm dininin doğruluğuna dâir kendi kitaplarında) onlara apaçık nice âyet vermişiz. Her kim Allâh’ın nimeti (olan âyetleri)ni kendisine geldikten sonra (gizler ve bile bile) değiştirirse, şüphesiz ki Allâh (bu kişilere karşı) azâbı çok şiddetli olan bir Zât’tır.

212  Kâfir olmuş kişilere o en alçak (ve âdî dünya) hayat(ı, Allâh-u Te`âlâ tarafından bir imtihan olmak üzere) pek süslü (ve câzip) kılındı da, (bu yüzden) o iman etmiş olan (Bilâl, Suheyb ve Ammâr (Radıyallâhu Anhüm) gibi fakir) kimselerle alay etmektedirler. O (şirkten ve günahlardan) hakkıyla sakınmış olan (mümin ve fakir) kimseler ise, kıyâmet günü onların üstündedirler. (Zira kâfirler cehennemin dibinde yanarlarken, bu müttakî kullar cennetin yüksek derecelerine kavuşacaklardır.) Allâh dilediklerini (iki cihanda da) hesapsız olarak rızıklandırır. (Demek ki; bazı kâfirlerin zengin, bazı müminlerinse fakir olmaları, iyilik ve kötülük alâmeti olmayıp, istidrac ve imtihan hikmetine dayalıdır.)

213  İnsanlar (Âdem ile İdrîs (Aleyhimesselâm) arasında geçen dönemde iyilik üzere ittifak etmiş) tek bir ümmetti. Daha sonra (ayrılığa düştüklerinde) Allâh (inananları sevapla) müjdeleyiciler ve (kâfirleri azapla) korkutucular olarak peygamberleri gönderdi ve kendisinde ihtilafa düştükleri (dinî) şeyler hakkında insanlar arasında hükmetmesi için, onlarla birlikte kitab(lar)ı hak(kı beyan hikmeti) ile indirdi. Kendilerine açık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan dolayı o (hakkın anlaşılması) nda ayrılığa düşmüş olanlar ise, yine o (kitap) kendilerine verilmiş olanlardan başkası değildi! Böylece Allâh iman etmiş olan kimseleri, o (Kitap ehli ola)nların kendisinde ihtilaf ettikleri o hakk (olan İslâm)a Kendi izni (; dilemesi ve bilgisi) ile hidâyet etti. Allâh dilediğini (, takipçisinin sapıtmayacağı) dosdoğru bir yola hidâyet eder.
İnsanların tek bir ümmet oluşu iki şekilde izah edilmiştir:
a) Hakiki din olan tevhid ve İslâm üzere ittifak etmiş olmaları ki, bu dönem hakkında birkaç rivayet vardır:
1) Kalû Belâ`da Allâh-u Te`âlâ’nın ahdini kabul ettiklerinde,
2) Âdem ile İdrîs (Aleyhimesselâm) arasındaki dönemde ki, Kabil ve ona uyan azınlık hariç, o zaman herkes meleklerle musafaha edecek derecede dinlerine bağlıydılar.
3) Âdem ile Nûh (Aleyhimesselâm) arasındaki on asrın halkı, hak şer`at üzereydiler.
4) Tufandan sonra yaşayanların hepsi Nûh (Aleyhisselâm)ın dini üzereydiler.
b) Cehâlet ve kâfirlikte birleşmiş olmaları ki; bu hususta da iki rivayet vardır:
1) İdris (Aleyhisselâm)ın göğe kaldırılmasının ardından Nûh (Aleyhisselâm) gönderilinceye kadar,
2) Nûh (Aleyhisselâm)ın vefatından sonra Hûd (Aleyhisselâm) gönderilinceye kadar.

214  (Ey Habîbimin Uhud’da ve Hendek’te sıkıntıya düşen ashâbı!) Yoksa siz, kendinizden önce geçmiş olan (peygamberlerin ve arkadaş) ların(ın) ilginç durumu (ve karşılaştıkları zorlukların bir benzeri) henüz size gelmemişken cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlara (fakirlik ve yoksulluk türünden birçok) zorluklar ve (hastalık, korku gibi büyük) sıkıntılar isabet etmişti ve kendileri (türlü türlü belâlarla) sarsılmıştılar. (Nihâyet en çok sabır ve sebat gösteren kişi olduğu halde) o (zamanın) peygamber(i) ve onunla birlikte iman etmiş olan kimseler bile (, Allâh-u Te`âlâ’nın yardımının gecikmesini yine O’na şikâyet etmek üzere): “Allâh’ın yardımı ne zaman (gelecek)?” demişlerdi. (İşte o zaman duaları kabul edilerek Allâh-u Te`âlâ tarafından kendilerine:) “Dikkat edin! Allâh’ın yardımı gerçekten çok yakındır!” (buyrulmuştu.)

215  (Habîbim!) O (Amr ibni Cemûh (Radıyallâhu Anh) gibi büyük servet sahibi ola) nlar (kime) hangi şeyi infak edeceklerini sana soruyorlar. De ki: “(Az veya çok) maldan harcayacağınız şey, (öncelikle) ana-babaya, en yakınlar(ınız olan akrabay)a, yetimlere, yoksullara ve yolda (mağdur) kalmışa aittir. (Bu sayılanlara veya başkalarına) hayırdan (az çok) her ne yaparsanız, şüphesiz ki Allâh onu (çok iyi bilen, dolayısıyla niyetlerinize göre size sevabınızı bolca verecek olan bir) Alîm’dir.”

Bakara Sûresi  32 
Cüz  2
cihanyamaneren