HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْاَنْبِيَاءِ  ٣٢٧ 
الجزء ١٧

وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ ﴿ ٧٣ ﴾ وَلُوطًا اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ ﴿ ٧٤ ﴾ وَاَدْخَلْنَاهُ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ۟ ﴿ ٧٥ ﴾ وَنُوحًا اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ ﴿ ٧٦ ﴾ وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿ ٧٧ ﴾ وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَۙ ﴿ ٧٨ ﴾ فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ ﴿ ٧٩ ﴾ وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ ﴿ ٨٠ ﴾ وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ ﴿ ٨١ ﴾

سُورَةُالْاَنْبِيَاءِ  ٣٢٧ 
الجزء ١٧
Enbiyâ Sûresi  327 
Cüz  17

73  (Bu zâtları kendi nefislerinde kâmil ve mükem mel yaptığımız gibi) Biz onları öyle büyük imamlar (ve önderler) kıldık ki, Bizim emrimiz (ve vahyi miz)le (halkı Hakk’a) hidâyet etmekteydiler. (Böy lece onları, insanları kemâle erdiren mükemmil kullar hâline getirdik.) Biz onlara bütün hayırları (ve sâlih amelleri) yapmayı, namazı dosdoğru kılmayı ve ze kât vermeyi vahyettik. Onlar sadece Bize ibadet den (ihlâslı) kimselerdi.

74  Lût’a da; Biz ona yüce bir hüküm (peygamberlik, hasımlar arasında doğru hüküm verme ve ge reken amelleri yerine getirme gibi üstünlükler) ve (fıkha dâir) üstün bir ilim verdik. Ayrıca Biz onu (erkek erkeğe ilişki gibi) pis işler yapmakta olan o (Sedûm) karye(sin) den (ve livâ taya düşkün halkının şerrinden) kurtardık. Gerçek ten de onlar kötü bir toplumdular, (Bize itaatten ve peygamberlerimize teslimiyetten çıkmış) fâ sık kimselerdiler.

75  Biz onu (dünyada) rahmetimiz(e mazhar olanlar arasına, âhirette ise rahmet mahallimiz olan cen net)in içine girdirdik. Gerçekten de o, (bütün iyilik leri kendilerinde toplayan) sâlih kimselerdendir.

76  (Habîbim!) Nûh’u da (yâd et)! Hani o bu (İbrâhîm ve Lût’un asrı)ndan önce (kavminin helâki için Bize dua ve) çağrıda bulundu da, hemen kendisine tam bir icâbette bulunduk, artık onu da, (iman eden) âilesini de (inatçı kavminin başına gelen tûfan belâ sından ve onlardan çektikleri) o pek büyük sıkıntı dan kurtardık.

77  Âyetlerimizi yalanlamış olan o toplumdan onu Biz koruduk!/Âyetlerimizi yalanlamış olan o topluma karşı Biz ona böylece yardım ettik!/Âyet lerimizi yalanlamış olan o toplumdan Biz onun intikamını böylece aldık!/ Gerçekten de onlar pek kötü bir kavimdiler. Biz de (küçük-büyük, erkek-kadın demeden) onları topluca suyla boğduk!

78  Dâvûd’u ve Süleymân’ı(n önem li kıssalarını)da (an)! Hani ikisi, o ekin hakkında hüküm veri yorlardı, vaktâ ki o kavmin koyunları (gece vakti çobansız kalarak) onun içerisinde yayıl(ıp zarar yap)mıştı. Ama Biz o (peygamberlerle, kendilerine dava baş vurusunda buluna)nların hükümlerine şâhitlerdik.

79  Biz hemen onu(n gerçek hükmünü) Süleymân’a (ilham ederek) anlatmıştık. Her birine de büyük bir hüküm (; peygamberlik, doğru fetvâ verme kabiliyeti) ve üstün bir ilim vermiştik. (Tesbîhle meşgul olduğu zaman) Dâvûd’la birlikte dağları ve kuşları emre âmâde kılmıştık ki, onlar (lisân-ı halleriyle ve kudretten yaratılan dilleriyle Bizi takdîs ve tenzîh ederek) tesbîhte bulunuyorlardı. (Bu gibi işler sizce çok ilginçse de) Biz dâima (böyle büyük peygamberlere bu türlü üstün mûcizeleri verme işini) yapanlar olduk.
İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)`dan rivayet edildiğine göre; biri ziraatla, diğeri hayvancılıkla uğraşan iki kişi, aralarında hüküm vermesi için Dâvûd (Aleyhisselâm)`ın huzuruna girdiler. Biri: “Bunun koyunları geceleyin benim tarlama girip zarar verdiler, o derece ki hiçbir mahsul bırakmadılar!” dedi. Koyunların değeriyle, mahsulün zarar bedelinin denk geldiğini gören Dâvûd (Aleyhisselâm) koyunların ekin sahiplerine verilmesine hükmetti. O gün henüz on bir yaşında olan Süleymân (Aleyhisselâm) ın yanından geçerlerken, o onlara babasının kendilerine ne hüküm verdiğini sordu. Aldığı cevap üzerine: “Bu iş bana bırakılsaydı ben başka bir hüküm verirdim, zira bunun dışında bir hüküm, iki fırka için de daha yararlı olacaktır, şöyle ki; sütlerinden, yavrularından ve yünlerinden istifâde edilmek üzere koyunlar zarar gören ekin sahibine verilir, tarla da eski düzgün hâlini alıncaya kadar onun mülkiyetinde kalır, sonra herkes malını geri alır!” dedi. Babası bu hükmü duyunca: “Hüküm, senin hükmündür!” diyerek fetvâsını değiştirdi. (Hâzin, Beyzâvî, Nesefî, Âlûsî)

80  Savaş(lar)ınız(da kullanılan silahlar)dan sizi korusun diye (harpte) giy(il)ecek (olan zırh) sana tını Biz ona sizin için öğrettik! Artık siz şükredici kimselersiniz değil mi?

81  Süleymân’a da, (isteğine bağlı olarak bazen hafif, bazen de) şiddetli esen o rüzgârı (itaatkâr kıl dık) ki; (onu ve ordusunu dilediği yere ulaştırıyor, dö nüşte ise) içerisinde bereketler kıldığımız o topra ğa (kendi yurdu olan Şam’a) onun emriyle (on ları) götürüyordu! Biz, dâima her şeyi bilenler (ve tüm yaratıkları hatasız ilmimize göre yönetenler) olduk!

Enbiyâ Sûresi  327 
Cüz  17
cihanyamaneren