HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْعَنْكَبُوتِ  ٤٠٠ 
الجزء ٢٠

وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ ﴿ ٣٩ ﴾ فَكُلًّا اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًاۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿ ٤٠ ﴾ مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتًاۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿ ٤١ ﴾ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿ ٤٢ ﴾ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ ﴿ ٤٣ ﴾ خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿ ٤٤ ﴾ اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ﴿ ٤٥ ﴾

سُورَةُالْعَنْكَبُوتِ  ٤٠٠ 
الجزء ٢٠
Ankebût Sûresi  400 
Cüz  20

39  Karûn’u da, Firavun’u da, Hâmân’ı da (feci şekilde helâk ettik)! Andolsun ki; Mûsâ onlara (Tevrât kitabı, ejderhaya dönüşen asâ ve güneş misali parlayan el gibi) pek açık deliller getirmişti de, onlar o yerde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki onlar (Bizim takdirimizi) geçebilecek kimseler değillerdi.

40  İşte her birini günahı sebebiyle yakaladık! Onlardan kiminin üzerine taş savuran bir kasırga salıverdik, onlardan kimi de vardır ki onu o (Cebrâîl (Aleyhisselâm)ın, yürekleri çatlatan ve ödleri patlatan) nâra(sı) yakalamıştır, onlardan öylesi de vardır ki onu yere batırmışızdır, içlerinden kimini de suda boğmuşuzdur! (Böyle ağır cezalara çarptırarak) Allâh asla onlara zulmetmiş değildir, lâkin onlar (gördükleri bunca açık delile rağmen inkârda ısrar etmeleri yüzünden kendilerini İlâhî gazaba müstahak ederek) sadece kendi nefislerine zulmetmekte bulunmuşlardı.
Müfessirler; kasırgayla helâk edilenlere Lût kavmini, nârayla helâk edilenlere Şu`ayb (Aleyhisselâm)`ı inkâr eden Medyen ile Sâlih (Aleyhisselâm)`ı tekzip eden Semûd kavimlerini, yerin dibine batırılanlara Karûn’u, boğulanlara ise Nûh kavmiyle, Firavun ve ordusunu misal vermişlerdir. (Beyzâvî, Nesefî, Hâzin)

41  (Putlara taparak ve onların yardımlarını umarak) Allâh’tan başka birtakım dostlar edinmiş olan o (müşrik) kimselerin (güçsüz ve gülünç) durumu; (tehlikelerden korunmak ve içerisinde barınmak için kendisine) bir ev edinmiş olan örümceğin ilginç hâli gibidir! Hâlbuki gerçekten de evlerin en zayıfı, elbette örümceğin evidir. Eğer onlar (durumlarının bu kadar feci olduğunu) bilmekte olsaydılar (Allâh’tan başka kimseye tapmazdılar)!
Allâh’a ibadet eden müminle, puta tapan müşriğin hâli; kendi ürettiği ağlarla ev yapan örümcek, bir de kerpiç ve kireçle ya da kayalardan yontulan taşlarla ev yapan insanın durumu gibidir. İşte böylece; araştırılacak olsa, en güçsüz ev olarak örümcek evi tespit edileceği gibi, inançların en zayıfının da, herhangi bir zarar veya fayda vermekten âciz olan putlara ibadet olduğu anlaşılır.

42  Şüphesiz ki Allâh onların, Kendisini bırakıp da tapmakta oldukları herhangi bir şeyi (hak kıyla) bilmektedir. (Kendisine ortak koşanlardan intikam alma gücüne sahip) Azîz de, (her işi sağlam ve yerli yerinde olan) Hakîm de ancak O’dur! (Artık böyle bir Zât’a ibadeti bırakıp, yok hükmünde olan âciz şeylere tapmayı hangi akıllı caiz görebilir?)

43  İşte bu misaller ki; Biz onları insanla r(ın zihinlerine yaklaştırmak) için açıklamaktayız. Ama onlar(da bulunan güzellikleri ve kazandıracak ları faydalar)ı (, her şeyi gerektiği şekilde düşünebilen, Allâh-u Te`âlâ’nın taatıyla amel edip gazabından sakı nan kâmil) âlimlerden başkası anlayamaz!

44  Allâh, gökleri ve yeri (boşu boşuna değil, mü kelleflere imtihan yurdu olma gibi, yaratılmalarını gerek tiren ve dînî-dünyevî faydalar getirecek olan yüce bir hikmet ve) hak ile iç içe olarak yaratmıştır. İşte şüphesiz ki; inananlar için elbette bunda (Allâh-u Te`âlâ’nın yüce Zât’ına ve üstün sıfatlarına delâlet eden) pek büyük bir âyet (ve işâret) bulunmaktadır.

45  (Habîbim!) Sana vahyedilmiş olan o kitabı (Allâh-u Te`âlâ’ya manen yakınlaşmak, lafızlarını ezberlemek ve manalarını çok iyi anlamak için) peş peşe oku ve o (farz) namaz(lar) ı hakkıyla kıl! Zira (dışındaki ve içindeki tüm şart ve edeplere riâyet edilerek kâmil manadaeda edilen) o namaz, (zina gibi) en çirkin olan şeylerden de, (şer`an ve aklen reddedilen) münkerden de kesinlikle alıkoyar. Allâh’ın zikri (için meşrû edilmiş ve bütünüyle zikirden ibaret olan namaz) ise elbette (diğer bütün ibadetlerden) daha büyüktür /Allâh’ın (namaz halinde sizi rahmetiyle) zikr(etmes)i (sizin O’nu namaz vesâir zikirlerle yâd etmenizden) elbette daha büyüktür/(namaz içinde ve dışında) Allâh’ın zikri (ile meşgul olmak) elbette (infak ve cihat dâhil, kulun bütün amellerinden) daha büyüktür/! Allâh sanat hâline getirerek yapmakta olduğunuz (hayır ve taatla ilgili) şeyleri (hakkıyla) bilmektedir. (Buna göre de karşılığınızı verecektir.)
Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Âgâh olun! Ben size amellerinizin en hayırlısını, padişahınız katında en makbulünü, derecelerinizi en ziyade yükseltecek olanını, sizin için altın ve gümüş infâkından daha hayırlı olanını ve düşmanlarınızla karşılaşarak boyunlarını vurmanızdan, ya da onların sizin boyunlarınızı vurmasından (böylece şehit olmanızdan) da daha hayırlı olanını haber vereyim mi?” buyurduğunda, sahâbe-i kirâm: “Buyur!” dediler. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Allâh-u Te’âlâ’yı zikretmektir!” buyurdu. Mu`âz ibni Cebel (Radıyallâhu anh) şöyle demiştir: “Kişiyi Allâh’ın azâbından kurtarma hususunda Allâh’ın zikrinden daha faydalı hiçbir şey olamaz!” (Tirmizî, Dua: 6, no: 3377, 5/459; İbni Mâce, Edeb: 53, no: 3790, 2/1245)

Ankebût Sûresi  400 
Cüz  20
cihanyamaneren