HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُفَاطِرٍ  ٤٣٦ 
الجزء ٢٢

وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ ﴿ ١٩ ﴾ وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙ ﴿ ٢٠ ﴾ وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ ﴿ ٢١ ﴾ وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ ﴿ ٢٢ ﴾ اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذ۪يرٌ ﴿ ٢٣ ﴾ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۜ وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ ﴿ ٢٤ ﴾ وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ ﴿ ٢٥ ﴾ ثُمَّ اَخَذْتُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟ ﴿ ٢٦ ﴾ اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهَاۜ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ ب۪يضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَاب۪يبُ سُودٌ ﴿ ٢٧ ﴾ وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ ﴿ ٢٨ ﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ ﴿ ٢٩ ﴾ لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿ ٣٠ ﴾

سُورَةُفَاطِرٍ  ٤٣٦ 
الجزء ٢٢
Fâtır Sûresi  436 
Cüz  22

19  (Kalp gözü) kör (olduğu için ibadetin kime ya pılacağını bilmeyen müşrik ve câhil kimsey)le, (İlâhı nın bir olduğu gerçeğini) gören (mümin ve âlim kişi) bir olmaz!/A’mâ (olan put) ile, Basîr (olan Allâh-u Te`âlâ) eşit olmaz!/

20  O (türlü türlü kâfirlik ve sapıklık) karanlıklar(ıy)la, o (iman ve tevhîd) nur(u) da (eşit) değildir!

21  O (koyu) gölge(liğe sahip cennet) ile, şiddetli harâret(iyle yakıp kavuran cehennem) de/gece esen sıcak yel de/ (denk) değildir!

22  O (İslâm’a giren ve dînî ilimleri tahsil eden) di rilerle, o (kâfirlikte ve câhillikte ısrar eden) ölüler de müsâvi olmaz! Şüphesiz Allâh dilediğine (hakkı) işittirir (ve âyet lerini anlama kabiliyeti vererek onu hidâyete muvaf fak kılar)! Sen ise kabirlerde(ki ölüler konumunda) bulunan (kâfir) kimselere (doğruları) asla işittirici olamazsın! (Allâh-u Te`âlâ, irâde ve kudretlerini hidâyet bulma yönünde sarf edeceğini bildiği kişilere senin vaazla rından öğütlenme şuûru ihsân eder, ama tabiî ki sen bu bilgiye sahip olmadığın için, ölüler gibi işitemeyen mühürlü kâfirlerin imana gelmeleri yönünde gayret sarf etmektesin.)

23  Sen ancak büyük bir uyarıcısın! (Dolayısıyla elçiliğini tebliğden başka bir mesuliyetin yoktur. Hakkı kabul ettirmek senin görevin değildir.)

24  Muhakkak Biz seni (iman edip itaat edenlere) büyük bir müjdeleyici ve (inkâr edip isyan edenlere) önemli bir uyarıcı olarak hak (ve hakikat) ile bir likte gönderdik! Zaten hiçbir ümmet yoktur ki içerisinde bir uya rıcı (peygamber ya da âlim gelip) geçmiş olmasın!

25  (Habîbim!) Eğer o (Yahudi ve müşrik ola)nlar seni yalanlıyorlarsa, (bu seni mahzun etmesin, zira) gerçekten onlardan önceki kimseler de (peygam berlerini) yalanlamıştı . (Hâlbuki) rasûlleri onlara apaçık mû cizeler, (İbrahim (Aleyhisselâm)`a ve diğer bazı nebîlere verilen suhuf gibi, vaaz u nasihatlerle dolu) sahîfeler ve (Tevrât’la İncîl gibi, şerî`at hükümleri içeren) nur saçıcı kitap(lar) getirmiş(ler)di.

26  Sonra Ben o kâfir olmuş kimseleri (dayanılmaz azâbımla) yakalamıştım! Peki, (bunca güçlerine rağmen) Benim (onları) ta nıma(yıp, yıkıma uğrat)mam nasıl olmuştu? (O halde seni inkâr edenler de bundan ibret alsınlar!)

27  (Habîbim!) Görmedin mi ki; gerçekten Allâh gökten bir su indirmiştir de, Biz onun sebebiyle renkleri farklı/(nar, elma, incir ve üzüm gibi) türleri değişik/ birçok ürünler çıkarmışızdır. Dağlardan da renkleri değişik olan öyle yollar vardır ki beyazdırlar, kırmızıdırlar ve siyah siyah dırlar./Dağlardan da (sertlik-yumuşaklık yönün den) türleri değişik olan, beyaz, kırmızı ve siyah simsiyah yollar vardır./

28  İşte insanlardan, (yeryüzünde) hare ket edebilen canlılardan ve davarlardan da böy lece renkleri/türleri/ de ği şik olanlar vardır! Kulları içinden ancak âlimler Allâh’tan korkar! (Zira korkmanın şartı; korkulanın kendisini, vasıflarını ve işlerini bilmektir. Dolayısıyla Allâh-u Te`âlâ’dan en çok sakınanlar, elbette ki O’nun Zât’ı, sıfatları ve fiil leri hakkında en çok ilme sahip olanlardır.) Şüphesiz ki Allâh (Kendisine karşı gelmekte ısrarcı olanları cezalandırma gücüne sahip bir) Azîz’dir; (isyandan tevbe edenlerin günahlarını çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur.

29  O kimseler ki Allâh’ın ki tabını art arda oku (yup hüküm lerini uygula)maktadırlar, (özellikle de) o (farz) namaz(lar) ı hakkıyla kılmıştırlar ve ken di lerini rızıklandırdığımız şeylerden (yerine göre) gizli ve âşikâr olarak infakta bulunmuşturlar; ger çekten de onlar öyle (sonsuz ve) büyük bir ticâreti ummaktadırlar ki, o asla ke sâda uğramayacaktır.

30  Tâ ki O (Allâh) onlara karşılıklarını tastamam versin ve fazlı (ihsânı)ndan kendilerine (şe fâat hakkı vererek, kalplerini genişleterek, sevaplarını katlayarak ve kıymetli cemâline baktırarak) artırma da bulunsun. Çünkü muhakkak O, (itaatkârların ara sıra yaptık ları yanlışları çokça bağışlayan bir) Gafûr’dur; (yaptık ları az bir iyiliğe bile kat kat mükâfat veren bir) Şe kûr’dur.

Fâtır Sûresi  436 
Cüz  22
cihanyamaneren