HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُيٰسۤ  ٤٤١ 
الجزء ٢٣

وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى قَوْمِه۪ مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِل۪ينَ ﴿ ٢٨ ﴾ اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ خَامِدُونَ ﴿ ٢٩ ﴾ يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِۚ مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ﴿ ٣٠ ﴾ اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿ ٣١ ﴾ وَاِنْ كُلٌّ لَمَّا جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ۟ ﴿ ٣٢ ﴾ وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ ﴿ ٣٣ ﴾ وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا مِنَ الْعُيُونِۙ ﴿ ٣٤ ﴾ لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْد۪يهِمْۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿ ٣٥ ﴾ سُبْحَانَ الَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ وَمِنْ اَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ ﴿ ٣٦ ﴾ وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ ﴿ ٣٧ ﴾ وَالشَّمْسُ تَجْر۪ي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۜ ﴿ ٣٨ ﴾ وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَد۪يمِ ﴿ ٣٩ ﴾ لَا الشَّمْسُ يَنْبَغ۪ي لَهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿ ٤٠ ﴾

سُورَةُيٰسۤ  ٤٤١ 
الجزء ٢٣
Yâsîn Sûresi  441 
Cüz  23

28  Biz onun (şehit edilmesinin) ardından (inkârcı) kavmi(ni helâk etmek için onlar) üzerine gökten bir (melek) ordu(su) indirmedik! (Habîbim!) Zaten Biz (her ümmetin helâki için bir sebep takdir ettiği mizden, senden önceki ümmetlerin helâki için melek orduları) indiren kimseler değildik! (Onların kimini nârayla, kimini boğarak, kimini batırarak işlerini bitiriyorduk. Melek ordularını ancak şanını yüceltmek için sana mahsus olarak indirmeye başladık.)

29  O(nları helâk eden azap), tek bir nâradan başka bir şey olmamıştır. Birdenbire onlar (Cibrîl (Aleyhisselâm)`ın sesinin şiddetiyle ödleri kopmuş ve) ateşi sönmüş (ölü) kim selerdir.

30  Ey o (helak edilen inkârcı) kullar üzerine (yönelecek) büyük pişmanlık! (Neredesin? Gel! Şimdi tam senin zamanın!) Kendilerine hiçbir rasûl gelmiyor du ki, onunla sürekli alay etmekte bulunmuş ol masınlar!

31  O (müşrik ola)nlar görmediler mi ki; kendilerinden önce helâk ettiğimiz nice asırlar (halkı), gerçekten de onlar bunlara dönmüyorlar!

32  (Ölümle helâk edilen toplumların) hepsi de mutlaka (diriltilerek) huzurumuzda toplanmış ve (hesaba çekilmek için) hazır edilmiş kimselerdir.

33  O (kupkuru bir şekilde bulunan) ölü toprak onlar(ın, ölüleri dirilteceğimize kolayca inanabilmeleri) için büyük bir âyettir. (Gördükleri üzere) onu Biz (yağmurla) dirilttik ve ondan (buğday, arpa ve pirinç gibi) taneler çıkardık da, on(lar)dan (ma`mul ürünlerden) yemektedirler!

34  Biz orada hurmalıklardan ve asmalardan birçok bahçeler meydana getirdik. (Menbaları, su kaynaklarını ve) gözeleri de orada Biz fışkırttık.

35  Tâ ki onun ürünlerinden ve kendisini ellerinin yapmış olduğu (pekmez ve reçel gibi) şeyler den yesinler!/Tâ ki onun ürünlerinden yesinler! Hâlbuki onu elleri yap mamış (, bilakis hepsini sadece Allâh-u Te’âlâ yaratmış)tır!/ (Bunca nimetlerden isti fâde ettikleri halde, hakiki nimet sahibi olan Allâh-u Te`âlâ’ya iman edip ibadet yaparak) hâlâ mı şükretmeyecekler?

36  (Bütün noksan sıfatlardan ve şanına yakışmayan vasıflardan tenzîh ve) tesbîh O Zât’a ki, o çiftlerin tamamını; yerin bitirdiği (bitki ve ağaç türü) şeyleri, kendi nefislerini ve bilmedikleri nice şeyleri O yaratmıştır.
Nitekim âlemde bulunan varlıkların hepsi; ya bir zıddı veya benzeri ya da parçası bulunması hasebiyle çifttirler. Bedenle ruh, maddeyle mana, cevherle araz {kendi başına durabilen var lıklar ve vasıfları}, enfüsle âfak {insan bünyesinin içinde ve dışında bulunan iki âlem}, gökle yer, karanlıkla ışık, dünya ile âhiret, hattâ elektrik bile müspet ve menfi {artı ve eksi} olarak çift haliyle iş görmektedirler. İnsan çifti de, erkek ve dişiden ibarettir. İnsanların bilmedikleri şeyler ise; Allâh-u Te`âlâ’nın, karada, denizde, göklerde, onsekiz bin âlemde ve henüz özelliklerini bizlere bildirmediği şeylerde bulunan çift olma özelliğidir. Kur’ân-ı Kerîm’in iniş zamanından bugüne kadar birçok şey de bu çift olma vasfı tespit edilmişse de bunlar, tespit edileme yenlere göre çok sınırlı şeylerdir. Zira insan ilminin ulaşamadığı hususlar sonsuzdur. Tabii ki burada anlamamız gereken; bütün çiftleri yaratan Allâh-u Te`âlâ’nın, zıttan, eşten, çiftten, benzer den ve bileşimden münezzeh oluşudur!

37  Gece de onlar(ın Allâh-u Te’âlâ’nın kudretini anlamaları) için büyük bir âyettir. Biz gündü zü on(un karanlığının mahalli olan hava)dan soyup alıyoruz, birdenbire onlar karanlığa girmiş kimselerdir.

38  Güneş de, (günlük, mevsimlik ve yıllık de verânı nı tamamlamak için) kendisine ait bir karargâha doğ ru/(on iki burcun her birinde) bir yerleşim için/ken disine mahsus bir duraklama zamanı (olan kıyâmet teki dürülme ânı)na kadar/ (yörüngesinde) akıp gitmektedir. İşte bu, (hesapsız ve kör bir tesadüfle değil) O (bütün varlıkları istediği şekilde yönetebilen) Azîz ve (onlardan istifadenin en verimli şeklini hakkıyla bilen) Alîm’in (ayarlaması ve) takdîridir.

39  Aya da; Biz ona (aylık ve yıllık seferlerinde uğrayacağı burçlar, konaklar ve) menziller (tespit ve) takdir ettik de, neticede o, (eksile eksile son menziline vardığında) eskimiş kuru ve eğri hurma dalı gibi bir şeye dönüşmüştür.

40  Güneşin ise; (sürat bakımından) aya yetişmesi kendisine yaraşmakta değildir! (Nitekim ay`ın bir ay da dolaştığı mesafeyi, güneş ancak bir senede kat ede bilir. Aksi takdirde bir ay içinde dört mevsim yaşanarak, bitkilerin düzeni ve âlemlerin nizâmı bozulurdu.) Ne de gece, gündüzü geçicidir! (Aksine birbirini takip edicidirler.) Hepsi de bir gökte/( semânın altında bulunan) bir hava dalgasında/( kendilerine mahsus) bir felek (ve yörünge)de/ yüz(ercesine süratle dönerek gez)mek tedirler.

Yâsîn Sûresi  441 
Cüz  23
cihanyamaneren