v01.12.24 Geliştirme Notları
Yâsîn Sûresi
443
Cuz 23
55﴿ Gerçekten (de) cennetin (ayrılmaz) arkadaşları (işte) bugün özellikle (birbirini ziyâret, nağmeler dinleme, eşlerinden lezzetlenme ve Mevlâ Te‘âlâ’nın cemâlini müşâhede gibi akla hayâle gelmeyecek) çok zevkli bir meşgale içerisinde eğlenici kimselerdir.
56﴿ Onlar ve eşleri (koyu ve) büyük gölgeler içinde bulundukları hâlde, (inci ve yâkuttan mâmul) kubbeli gerdek odalarındaki (süslü tüllerle kapatılmış) döşekler üzerinde (dizilmiş yastıklara) yaslanıcı kimselerdir.
57﴿ Özellikle onlar için orada çok değerli meyveler vardır. (Canları çekerek) içlerinden geçirip arzu edecekleri her şey de (daha onlar söylemeden önce) onlar için (önlerine serilmiş)dir.
58﴿ (Yine özellikle cennetliklere şeref vermek için, melekler aracı yapılmaksızın bi’z-Zât) O Rahîm olan yüce Rab(lerin)den (“Ey cennet ehli! Selâm olsun size!” sözünü ifâde eden) bir kavl ile çok değerli bir selâm (verilecektir ki onu işittikleri zaman Allâh-u Te‘âlâ’nın cemâlini müşâhede edecekler ve o ziyâret son buluncaya kadar hiçbir nîmetin tarafına bile bakmayacaklardır).
59﴿ (Allâh-u Te‘âlâ mahşerde topladığı kâfirlere buyurur ki:) “Ey (şirk suçunu işlemiş) mücrimler! (İşte) bugün (müminlerden) ayrılın (ve cehennemde kimseyi göremeyeceğiniz, kimsenin de sizi göremeyeceği özel yerlerinize gidin).
60﴿ Ey Âdemoğulları! Ben size (dünyâda kitaplar ve peygamberler göndererek) ahitte bulunmamış mıydım (ve size tekitli bir şekilde emretmemiş miydim) ki: ‘Şeytan(ın vesveselerine uyup, bâtıl ilâhlar)a tapmayın. Şüphesiz ki o, sizin için (tehlikesi) çok âşikâr büyük bir düşmandır.
61﴿ (Ey Âdemoğulları!) Bir de siz (ancak) Bana ibâdet edin diye (emretmemiş miydim)! İşte bu (şekilde şeytana uymayıp sâdece Allâh-u Te‘âlâ’ya kulluk etmek), dosdoğru bir yoldur.
62﴿ Andolsun ki; elbette muhakkak o (şeytan) sizin içinizden kalabalık birçok halkı saptırmıştı. Siz (ona uyanların dünyâda tutuldukları azap eserlerini gördüğünüz hâlde onların yanlış yolda olduklarını) hiç mi aklınızı kullanır olmamıştınız?!’
63﴿ (Derken kâfirler, içine atılmak üzere cehennemin kenarına getirildiklerinde onlara şöyle denilir:) İşte bu (gördüğünüz yer) o cehennemdir ki (dünyâdayken şeytana uymanız sebebiyle oraya atılmakla) sürekli tehdit olunmaktaydınız.
64﴿ Siz (dünyâda) sürekli inkâr etmekte olmanız sebebiyle (işte) bugün oraya girin (ve sonsuz azapları görün).
65﴿ (İşte) o gün (yaptıkları suçları inkâr etmek için aşırı bir mücâdele içine girecekler, Biz de) onların ağızları üzerine mühür basacağız (ve dünyâda bülbül gibi öten dilleri konuşamaz hâle gelecek) ve (dünyâda) kendilerinin sürekli kazanır oldukları şeylerle ilgili (olarak îtirafta bulunmak üzere) elleri Bizimle konuşacak, ayakları da şâhitlik yapacaktır.
66﴿ Ayrıca Biz murâd etseydik (kâfirlikleri sebebiyle şimdiden hem görme güçlerini, hem de gören uzuvlarını tümüyle gidermek için göz çukurlarını alınları gibi dümdüz yaparak) elbette onların gözlerini mahvederdik de sonra onlar (alışıp bildikleri) o (evlerine giden) yollara (doğru) koşuşurlardı, ama nereden görebileceklerdi?! (Ama Biz sonsuz rahmet ve hikmetimiz gereği, âhirette Bize karşı bir bahâne ortaya koyamasınlar diye dünyâda onlara yollarını görme imkânı tanıdık.)
67﴿ Yine Biz dileseydik elbette (günah işlemekte) bulundukları yerde onların sûretlerini (maymuna, domuza yâhut taşa) dönüştürürdük. Artık (istedikleri hedeflere ulaşmak için) herhangi bir gelip geçmeye güç yetiremezlerdi ve (arkalarına doğru geri) dönemezlerdi. (Evet! Onlar bu cezâları çoktan hak etmişlerdi. Lâkin rahmetimiz ve hikmetimiz gereği şimdilik onlara mühlet vermeyi uygun gördük.)
68﴿ Her kim ki Biz ona fazla ömür veririz, (yaşlandığı zaman mutlaka) yaratılış husûsunda onu baş aşağı (ederek, aklî melekelerini ve uzuvlarının gücünü eksilte eksilte onu çocukluk hâline) çeviririz. Hâlâ onlar akıl(larını) kullan(ıp da Bizim her şeye Kādir olduğumuzu anla)mayacaklar mı?!
69﴿ (Ey müşrikler! Siz Benim peygamberimi şâirlikle ithâm ediyorsunuz) ama Biz ona şiir (söylemey)i öğretmedik, zâten de bu ona yakışmaz. O(na vahyedilen âyetler) ancak büyük bir öğüt ve (mânâları) çok açık olan bir Kur’ân’dır /(hak olan hükümleri) ziyâde açıklayıcı olan bir Kur’ân’dır/.
70﴿ Tâ ki o (Kur’ân-ı Kerîm ve peygamber), (kalben) diri (olduğu için, akıllı ve anlayışlı) olmuş bir kimseyi uyarsın ve o (azap) söz(ü) kâfir(likte ısrâr eden)ler üzerine hak olsun diye (ona Kur’ân’ı vahyettik).
سُورَةُ يٰسۤ
الجزء ٢٢
٤٤٣
اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ ﴿٥٥
هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ ﴿٥٦
لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ ﴿٥٧
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ ﴿٥٨
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ ﴿٥٩
اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٠
وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦١
وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَث۪يرًاۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ ﴿٦٢
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿٦٣
اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿٦٤
اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٦٥
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُونَ ﴿٦٦
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ۟ ﴿٦٧
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ ﴿٦٨
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٩
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ ﴿٧٠
Yâsîn Sûresi
443
Cuz 23
اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ ﴿٥٥
55﴿ Gerçekten (de) cennetin (ayrılmaz) arkadaşları (işte) bugün özellikle (birbirini ziyâret, nağmeler dinleme, eşlerinden lezzetlenme ve Mevlâ Te‘âlâ’nın cemâlini müşâhede gibi akla hayâle gelmeyecek) çok zevkli bir meşgale içerisinde eğlenici kimselerdir.
هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ ﴿٥٦
56﴿ Onlar ve eşleri (koyu ve) büyük gölgeler içinde bulundukları hâlde, (inci ve yâkuttan mâmul) kubbeli gerdek odalarındaki (süslü tüllerle kapatılmış) döşekler üzerinde (dizilmiş yastıklara) yaslanıcı kimselerdir.
لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ ﴿٥٧
57﴿ Özellikle onlar için orada çok değerli meyveler vardır. (Canları çekerek) içlerinden geçirip arzu edecekleri her şey de (daha onlar söylemeden önce) onlar için (önlerine serilmiş)dir.
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ ﴿٥٨
58﴿ (Yine özellikle cennetliklere şeref vermek için, melekler aracı yapılmaksızın bi’z-Zât) O Rahîm olan yüce Rab(lerin)den (“Ey cennet ehli! Selâm olsun size!” sözünü ifâde eden) bir kavl ile çok değerli bir selâm (verilecektir ki onu işittikleri zaman Allâh-u Te‘âlâ’nın cemâlini müşâhede edecekler ve o ziyâret son buluncaya kadar hiçbir nîmetin tarafına bile bakmayacaklardır).
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ ﴿٥٩
59﴿ (Allâh-u Te‘âlâ mahşerde topladığı kâfirlere buyurur ki:) “Ey (şirk suçunu işlemiş) mücrimler! (İşte) bugün (müminlerden) ayrılın (ve cehennemde kimseyi göremeyeceğiniz, kimsenin de sizi göremeyeceği özel yerlerinize gidin).
اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٠
60﴿ Ey Âdemoğulları! Ben size (dünyâda kitaplar ve peygamberler göndererek) ahitte bulunmamış mıydım (ve size tekitli bir şekilde emretmemiş miydim) ki: ‘Şeytan(ın vesveselerine uyup, bâtıl ilâhlar)a tapmayın. Şüphesiz ki o, sizin için (tehlikesi) çok âşikâr büyük bir düşmandır.
وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦١
61﴿ (Ey Âdemoğulları!) Bir de siz (ancak) Bana ibâdet edin diye (emretmemiş miydim)! İşte bu (şekilde şeytana uymayıp sâdece Allâh-u Te‘âlâ’ya kulluk etmek), dosdoğru bir yoldur.
وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَث۪يرًاۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ ﴿٦٢
62﴿ Andolsun ki; elbette muhakkak o (şeytan) sizin içinizden kalabalık birçok halkı saptırmıştı. Siz (ona uyanların dünyâda tutuldukları azap eserlerini gördüğünüz hâlde onların yanlış yolda olduklarını) hiç mi aklınızı kullanır olmamıştınız?!’
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿٦٣
63﴿ (Derken kâfirler, içine atılmak üzere cehennemin kenarına getirildiklerinde onlara şöyle denilir:) İşte bu (gördüğünüz yer) o cehennemdir ki (dünyâdayken şeytana uymanız sebebiyle oraya atılmakla) sürekli tehdit olunmaktaydınız.
اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿٦٤
64﴿ Siz (dünyâda) sürekli inkâr etmekte olmanız sebebiyle (işte) bugün oraya girin (ve sonsuz azapları görün).
اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٦٥
65﴿ (İşte) o gün (yaptıkları suçları inkâr etmek için aşırı bir mücâdele içine girecekler, Biz de) onların ağızları üzerine mühür basacağız (ve dünyâda bülbül gibi öten dilleri konuşamaz hâle gelecek) ve (dünyâda) kendilerinin sürekli kazanır oldukları şeylerle ilgili (olarak îtirafta bulunmak üzere) elleri Bizimle konuşacak, ayakları da şâhitlik yapacaktır.
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُونَ ﴿٦٦
66﴿ Ayrıca Biz murâd etseydik (kâfirlikleri sebebiyle şimdiden hem görme güçlerini, hem de gören uzuvlarını tümüyle gidermek için göz çukurlarını alınları gibi dümdüz yaparak) elbette onların gözlerini mahvederdik de sonra onlar (alışıp bildikleri) o (evlerine giden) yollara (doğru) koşuşurlardı, ama nereden görebileceklerdi?! (Ama Biz sonsuz rahmet ve hikmetimiz gereği, âhirette Bize karşı bir bahâne ortaya koyamasınlar diye dünyâda onlara yollarını görme imkânı tanıdık.)
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ۟ ﴿٦٧
67﴿ Yine Biz dileseydik elbette (günah işlemekte) bulundukları yerde onların sûretlerini (maymuna, domuza yâhut taşa) dönüştürürdük. Artık (istedikleri hedeflere ulaşmak için) herhangi bir gelip geçmeye güç yetiremezlerdi ve (arkalarına doğru geri) dönemezlerdi. (Evet! Onlar bu cezâları çoktan hak etmişlerdi. Lâkin rahmetimiz ve hikmetimiz gereği şimdilik onlara mühlet vermeyi uygun gördük.)
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ ﴿٦٨
68﴿ Her kim ki Biz ona fazla ömür veririz, (yaşlandığı zaman mutlaka) yaratılış husûsunda onu baş aşağı (ederek, aklî melekelerini ve uzuvlarının gücünü eksilte eksilte onu çocukluk hâline) çeviririz. Hâlâ onlar akıl(larını) kullan(ıp da Bizim her şeye Kādir olduğumuzu anla)mayacaklar mı?!
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٩
69﴿ (Ey müşrikler! Siz Benim peygamberimi şâirlikle ithâm ediyorsunuz) ama Biz ona şiir (söylemey)i öğretmedik, zâten de bu ona yakışmaz. O(na vahyedilen âyetler) ancak büyük bir öğüt ve (mânâları) çok açık olan bir Kur’ân’dır /(hak olan hükümleri) ziyâde açıklayıcı olan bir Kur’ân’dır/.
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ ﴿٧٠
70﴿ Tâ ki o (Kur’ân-ı Kerîm ve peygamber), (kalben) diri (olduğu için, akıllı ve anlayışlı) olmuş bir kimseyi uyarsın ve o (azap) söz(ü) kâfir(likte ısrâr eden)ler üzerine hak olsun diye (ona Kur’ân’ı vahyettik).