HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالصَّاۤفَّاتِ  ٤٤٥ 
الجزء ٢٣

سُورَةُالصَّاۤفَّاتِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالصَّٓافَّاتِ صَفًّاۙ ﴿ ١ ﴾ فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًاۙ ﴿ ٢ ﴾ فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًاۙ ﴿ ٣ ﴾ اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ ﴿ ٤ ﴾ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ ﴿ ٥ ﴾ اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْكَوَاكِبِۙ ﴿ ٦ ﴾ وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ ﴿ ٧ ﴾ لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَاِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ ﴿ ٨ ﴾ دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ ﴿ ٩ ﴾ اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿ ١٠ ﴾ فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ ﴿ ١١ ﴾ بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ ﴿ ١٢ ﴾ وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ ﴿ ١٣ ﴾ وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ ﴿ ١٤ ﴾ وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ ﴿ ١٥ ﴾ ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ ﴿ ١٦ ﴾ اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ ﴿ ١٧ ﴾ قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ ﴿ ١٨ ﴾ فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ ﴿ ١٩ ﴾ وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ ﴿ ٢٠ ﴾ هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟ ﴿ ٢١ ﴾ اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ ﴿ ٢٢ ﴾ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ ﴿ ٢٣ ﴾ وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ ﴿ ٢٤ ﴾

سُورَةُالصَّاۤفَّاتِ  ٤٤٥ 
الجزء ٢٣
Sâffât Sûresi  445 
Cüz  23

OTUZYEDİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Sâffât
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 182 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  O (Allâh-u Te`âlâ’nın huzurunda ibadet ve cihat uğrunda) tam bir saf yaparak (ayaklarını) safa dizen (melekler, âlimler ve mücâhit)lere yemin olsun;

2  Ardı sıra tam bir engellemeyle (insanları günahlardan) men eden (ilham sahibi meleklere ve na sihatçi âlim)lere de/tam bir sevkle (atlarını cihat yoluna) süren (mücâhit)lere de/ (kasem olsun);

3  Peşi sıra (İlâhî kelâmı vesâir) zik(i)r(ler) i artarda okuyan (melekler, âlimler ve hâfız)lara da/zikri (cihatta dahi terk etmeyip) dâima okuyanlara da/ (andolsun ki);

4  Şüphesiz sizin İlâhınız elbette birdir!

5  Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin de Rabbidir; (sene boyu güneşin her gün doğduğu o) do ğuların da Rabbidir.

6  Muhakkak Biz o (size) en yakın olan göğü muhteşem bir ziynetle; o (parlak) yıldızlarla iyice süs ledik.

7  Bir de, her isyankâr şeytandan tam bir koruma olsun diye (o yıldızları yarattık)!

8  (Artık) o (şeyta)nlar (meleklerin teş kil ettiği) o en üstün cemaate kulak verip (onların konuştuğu gaybî haberleri) işitemezler ve (göğe doğru yükselmek istediklerinde, onun) her taraf(ın)dan atıl(an ateş parçalarıyla taşlan)ırlar!

9  (Göklere çıkmak istedikleri her sefer) büyük bir kovulmayla (karşılaşırlar)! (Âhirette) devamlı ve şiddetli bir azap da özellikle onlar içindir.

10  Ancak (meleklerin kelâmından duyduklarını hırsızlama olarak) ânî bir kapışla süratlice çalmış olan biri müstesnâ ki, onu da hemen (yıldızdan ko pup, aşağı doğru kaydığı görülen) parlak bir ateş par çası izlemiş (ve yakarak helâk etmiş)tir.

11  Şimdi sor o (müşrik ola)nlara; yaratılış bakımından kendileri mi daha güçlüdür/ daha zor dur/, yoksa yaratmış olduğumuz (gökler, yerler, ikisi arasındakiler, doğular, batılar, yıldızlar ve melekler gibi) kimseler mi? Şüphesiz ki Biz onları yapışkan bir çamur (gibi zayıf bir unsur)dan yarattık!

12  Doğrusu sen (onların dirilmeyi inkâr etmelerinden) şaşakaldın! Onlarsa hâlâ (senin dirilme konusundaki izahlarınla) alay etmektedirler.

13  (Bunlar öyle akılsızdırlar ki) nasihat olunduklarında öğütlenmezler!

14  (Ayın yarılması gibi) pek büyük bir âyet gördüklerinde bile son derece alay ederler de/birbirini alay etmeye çağırırlar da/…

15  Derler ki: “İşte bu, pek açık bir büyüden başkası değildir!

16  Biz öldüğümüzde, bir toprak ve birtakım (çürümüş) kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi, elbette diriltilmiş kimseleriz?

17  Evvelki babalarımız (ve atalarımız) da mı (diriltilecekmiş)?”

18  De ki: “Evet! Hem de siz ze lil kimseler olarak (diriltileceksiniz)!”

19  Çünkü o (diriltilme) ancak (Sûr’a bir kere üfürülmeyle kopan) tek bir bağırıştır ki, birdenbire onlar (kabirlerinden kalkmış da) bakıyorlar/(başlarına geleceği) bekliyorlar/!

20  (O zaman) dediler ki: “Ey bizim helâkimiz! (Neredesin? Gel! Tam şimdi senin zamanın!) İşte bu, ceza günüdür!”

21  (Birbirlerine derler ki:) “İşte bu, o (dostun düşmandan ve hakkın bâtıldan) ayırım günüdür ki, siz onu yalanlamakta bulunmuştunuz.”

22  (Mevlâ Te`âlâ meleklere buyurur ki:) “O zâlim olmuş (müşrik) kimseleri de, eşlerini de, tapmak ta bulunmuş oldukları şeyleri de toplayın!

23  Allâh’ı bırakıp da (taptıkları var ya); işte onları o şiddetle tutuşmuş (cehennem) ateşin(in) yoluna iletin!

24  Ve onları (mahşerde) durdurun ! Gerçektende onlar (tüm inanç ve amellerinden) mesuldürler! (Ce vap larını vermeden hiçbir yere adım atamazlar.)

Sâffât Sûresi  445 
Cüz  23
cihanyamaneren