v02.01.25 Geliştirme Notları
Mü`min Sûresi
472
Cuz 24
50﴿ O (cehennem bekçilerinden azap etmekle memur ola)nlar (ise) (orada yananların bu yalvarış ve yakarışı karşısında:) “Rasülleriniz (olan peygamberler) size (kâfirlik ve isyânınızın fenâlığına delâlet eden) çok açık deliller getirir olmamış mıydı (ki, siz o huccetler karşısında gerçekleri anlayarak, bu azaptan kurtulmak için duâ edebileceğiniz ve kabûl göreceğiniz vakitleri boşa geçirdiniz)?!” dediler. Onlar (da): “Evet! (Bize iknâ edici birçok delil getirdilerse de biz onları inkâr ederek: ‘Allâh hiçbir şey indirmiş değildir, siz büyük bir dalâlettesiniz’ demiştik)” dediler. Onlar (ise): “Öyleyse (biz size duâ ve yardım edemeyiz, artık kendinize) siz duâ edin. (Çünkü biz sizin yaptıklarınızı yapanlar hakkında aracı olmaya cüret edemeyiz.) Zâten kâfirlerin duâsı ancak bir ziyan içerisinde (olduğundan hiçbir kabûl görmeyecek)dir” dediler.
51﴿ (Allâh-u Te‘âlâ peygamberlerine yardım sözü vermek üzere buyurdu ki:) Şüphesiz ki Biz, o en yakın (dünyâ) hayât(ın)da da, o (peygamberler ve hafaza melekleri gibi) bütün şâhitlerin (ümmetlerin amellerine şâhitlik yapma görevini icrâ için) ayağa kalkacağı (kıyâmet) gün(ün)de de rasüllerimize ve (onlara) îmân etmiş olan o kimselere elbette (sürekli) yardım edeceğiz.
52﴿ O günde (elbette dostlarımıza yardım edeceğiz) ki; mâzeret (beyân etme)leri o (şirk koşarak en büyük zulmü işlemiş olan) zâlimlere fayda vermeyecektir, bütün lânetler özellikle onlara âit olacaktır ve (cehennemden ibâret) kötü (bir) yurt (ebedî kalmak üzere) sâdece onlara mahsus olacaktır.
53﴿ Andolsun ki; elbette Biz Mûsâ’ya (mûcizelerden, sahîfelerden ve dînî hükümlerden derlenen) o hidâyeti (ve yol gösterici Tevrât kitâbını) muhakkak verdik. (Ardından) İsrâîloğullarını da o (Tevrât) Kitâb(ın)a mîrasçı kıldık.
54﴿ (Evham karışıklıklarından arınmış) hâlis akıllara sâhip kimseler için (o Tevrât kitâbı) büyük bir hidâyet ve yeterli bir öğüt olsun diye.
55﴿ (Habîbim! Bu anlatılanları anladığına göre) artık (müşriklerden çektiğin eziyetlere karşı) sabret. Allâh’ın (sana ve müminlere yardım) vaadi hiç şüphesiz ki haktır. (Ümmetinin) günâhın(dan kurtulması) için de (onlar adına) mağfiret talep et. Bir de gün sonunda ve gün başında Rabbine hamd (etme) ile birlikte (övgülerde bulunarak ve “Sübhânellâhi ve bihamdihî” zikri ile meşgul) olarak tesbîhte bulun(maya devâm et). Burada geçen: “Günahın için” ifâde-i celîlesi hakkında müfessirler bir muzâf hazfinden bahsederek mânânın: “Ümmetinin günahı için” şeklinde olduğunu beyân etmişlerdir, zîrâ Ehl-i Sünnet’e göre paygemberler büyük ve küçük günahlardan mâsumdurlar. Ancak muzâf hazfinden ayrı düşünülse bile burada Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e nispet edilen günahtan maksad; başkaları hakkında günah sayılabilecek bir şey olmasa da, yüce makāmına nispetle evlâ olanı terk etme gibi hususlardır ki böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, düşmanların tehditlerini önemsemek gibi, şânına yakışmayacak şeylerden dolayı istiğfâr etmesi emredilmiştir. (el-Beyzâvî; el-Hâzin, Mecmû‘atü’t-tefâsîr, 5/359; el-Âlûsî, 24/89)
56﴿ O kimseler ki; kendilerine gelmiş olan güçlü(-güçsüz hiç)bir delil bulunmaksızın (körü körüne ya da gerçekleri göz ardı edip birtakım şüphelere dayanarak) Allah’ın âyetleri(ni boşa çıkarma) husûsunda mücâdele etmektedirler; gerçekten onların göğüslerinde (bulunan kalplerinde hakka karşı) ancak büyük bir kibir (ve gerçeğe ulaşma düşüncesini akıllarına dahî getirmeyecek derecede liderlik sevgisi) vardır ki, onlar on(ca büyüklenmelerine rağmen riyâset kazanma, peygamberlik makāmını iptal ve Allâh’ın âyetlerini etkisiz hâle getirme gibi kötü maksatların)a aslâ ulaşıcı kimseler değillerdir. (Habîbim!) Artık sen (seni kıskananların ve sana karşı taşkınlık yapanların hîlelerinden) Allâh’a hakkıyla sığın. Şüphesiz ki O; (senin ve onların konuştuklarını hakkıyla işiten) Semî‘ de, (hepinizin yaptığını çok iyi görüp karşılığını verecek olan) Basîr de ancak O’dur.
57﴿ (Dirilmeyi inkâr edenler hiç düşünmüyorlar mı ki; Allâh-u Te‘âlâ’ya göre hiçbir şeyde zorluk ve kolaylık söz konusu değilse de) elbette gökleri ve yeri yaratmak (onlara göre) insanları yaratmaktan (daha zor ve) daha büyüktür. Velâkin insanların çoğu(nluğunu teşkil eden kâfirler, kendilerinden kat kat büyük cisimleri yaratmaya Kādir olan Zâtın, gökler ve yerlere nispetle hiçbir şey sayılmayacak kadar küçük olan insanları diriltmeye evleviyetle güçlü olduğunu) bilmezler.
58﴿ Ama (gerçeği bilmekten gâfil ve kalp gözü) kör olan (müşrik ve câhil) biriyle (nasıl yaratıldığı ve sonunun ne olacağı husûsunda) basîret sâhibi (olan mümin ve âlim) kimse eşit olmaz; kendileri îmân etmiş ve sâlih ameller işlemiş o kimselerle, kötü iş yapan(lar) da (dünyâda ve âhirette bir) olmaz. (Kur’ân’ın misallerinden öğütlenme nâmına) çok az bir şeyle öğütleniyorsunuz.
سُورَةُ الْمُؤْمِنِ
الجزء ٢٤
٤٧٢
قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟ ﴿٥٠
اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ ﴿٥١
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ ﴿٥٢
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ الْكِتَابَۙ ﴿٥٣
هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ ﴿٥٤
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ ﴿٥٥
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ ﴿٥٦
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٧
وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ ﴿٥٨
Mü`min Sûresi
472
Cuz 24
قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟ ﴿٥٠
50﴿ O (cehennem bekçilerinden azap etmekle memur ola)nlar (ise) (orada yananların bu yalvarış ve yakarışı karşısında:) “Rasülleriniz (olan peygamberler) size (kâfirlik ve isyânınızın fenâlığına delâlet eden) çok açık deliller getirir olmamış mıydı (ki, siz o huccetler karşısında gerçekleri anlayarak, bu azaptan kurtulmak için duâ edebileceğiniz ve kabûl göreceğiniz vakitleri boşa geçirdiniz)?!” dediler. Onlar (da): “Evet! (Bize iknâ edici birçok delil getirdilerse de biz onları inkâr ederek: ‘Allâh hiçbir şey indirmiş değildir, siz büyük bir dalâlettesiniz’ demiştik)” dediler. Onlar (ise): “Öyleyse (biz size duâ ve yardım edemeyiz, artık kendinize) siz duâ edin. (Çünkü biz sizin yaptıklarınızı yapanlar hakkında aracı olmaya cüret edemeyiz.) Zâten kâfirlerin duâsı ancak bir ziyan içerisinde (olduğundan hiçbir kabûl görmeyecek)dir” dediler.
اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ ﴿٥١
51﴿ (Allâh-u Te‘âlâ peygamberlerine yardım sözü vermek üzere buyurdu ki:) Şüphesiz ki Biz, o en yakın (dünyâ) hayât(ın)da da, o (peygamberler ve hafaza melekleri gibi) bütün şâhitlerin (ümmetlerin amellerine şâhitlik yapma görevini icrâ için) ayağa kalkacağı (kıyâmet) gün(ün)de de rasüllerimize ve (onlara) îmân etmiş olan o kimselere elbette (sürekli) yardım edeceğiz.
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ ﴿٥٢
52﴿ O günde (elbette dostlarımıza yardım edeceğiz) ki; mâzeret (beyân etme)leri o (şirk koşarak en büyük zulmü işlemiş olan) zâlimlere fayda vermeyecektir, bütün lânetler özellikle onlara âit olacaktır ve (cehennemden ibâret) kötü (bir) yurt (ebedî kalmak üzere) sâdece onlara mahsus olacaktır.
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ الْكِتَابَۙ ﴿٥٣
53﴿ Andolsun ki; elbette Biz Mûsâ’ya (mûcizelerden, sahîfelerden ve dînî hükümlerden derlenen) o hidâyeti (ve yol gösterici Tevrât kitâbını) muhakkak verdik. (Ardından) İsrâîloğullarını da o (Tevrât) Kitâb(ın)a mîrasçı kıldık.
هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ ﴿٥٤
54﴿ (Evham karışıklıklarından arınmış) hâlis akıllara sâhip kimseler için (o Tevrât kitâbı) büyük bir hidâyet ve yeterli bir öğüt olsun diye.
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ ﴿٥٥
55﴿ (Habîbim! Bu anlatılanları anladığına göre) artık (müşriklerden çektiğin eziyetlere karşı) sabret. Allâh’ın (sana ve müminlere yardım) vaadi hiç şüphesiz ki haktır. (Ümmetinin) günâhın(dan kurtulması) için de (onlar adına) mağfiret talep et. Bir de gün sonunda ve gün başında Rabbine hamd (etme) ile birlikte (övgülerde bulunarak ve “Sübhânellâhi ve bihamdihî” zikri ile meşgul) olarak tesbîhte bulun(maya devâm et). Burada geçen: “Günahın için” ifâde-i celîlesi hakkında müfessirler bir muzâf hazfinden bahsederek mânânın: “Ümmetinin günahı için” şeklinde olduğunu beyân etmişlerdir, zîrâ Ehl-i Sünnet’e göre paygemberler büyük ve küçük günahlardan mâsumdurlar. Ancak muzâf hazfinden ayrı düşünülse bile burada Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e nispet edilen günahtan maksad; başkaları hakkında günah sayılabilecek bir şey olmasa da, yüce makāmına nispetle evlâ olanı terk etme gibi hususlardır ki böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, düşmanların tehditlerini önemsemek gibi, şânına yakışmayacak şeylerden dolayı istiğfâr etmesi emredilmiştir. (el-Beyzâvî; el-Hâzin, Mecmû‘atü’t-tefâsîr, 5/359; el-Âlûsî, 24/89)
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ ﴿٥٦
56﴿ O kimseler ki; kendilerine gelmiş olan güçlü(-güçsüz hiç)bir delil bulunmaksızın (körü körüne ya da gerçekleri göz ardı edip birtakım şüphelere dayanarak) Allah’ın âyetleri(ni boşa çıkarma) husûsunda mücâdele etmektedirler; gerçekten onların göğüslerinde (bulunan kalplerinde hakka karşı) ancak büyük bir kibir (ve gerçeğe ulaşma düşüncesini akıllarına dahî getirmeyecek derecede liderlik sevgisi) vardır ki, onlar on(ca büyüklenmelerine rağmen riyâset kazanma, peygamberlik makāmını iptal ve Allâh’ın âyetlerini etkisiz hâle getirme gibi kötü maksatların)a aslâ ulaşıcı kimseler değillerdir. (Habîbim!) Artık sen (seni kıskananların ve sana karşı taşkınlık yapanların hîlelerinden) Allâh’a hakkıyla sığın. Şüphesiz ki O; (senin ve onların konuştuklarını hakkıyla işiten) Semî‘ de, (hepinizin yaptığını çok iyi görüp karşılığını verecek olan) Basîr de ancak O’dur.
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٧
57﴿ (Dirilmeyi inkâr edenler hiç düşünmüyorlar mı ki; Allâh-u Te‘âlâ’ya göre hiçbir şeyde zorluk ve kolaylık söz konusu değilse de) elbette gökleri ve yeri yaratmak (onlara göre) insanları yaratmaktan (daha zor ve) daha büyüktür. Velâkin insanların çoğu(nluğunu teşkil eden kâfirler, kendilerinden kat kat büyük cisimleri yaratmaya Kādir olan Zâtın, gökler ve yerlere nispetle hiçbir şey sayılmayacak kadar küçük olan insanları diriltmeye evleviyetle güçlü olduğunu) bilmezler.
وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ ﴿٥٨
58﴿ Ama (gerçeği bilmekten gâfil ve kalp gözü) kör olan (müşrik ve câhil) biriyle (nasıl yaratıldığı ve sonunun ne olacağı husûsunda) basîret sâhibi (olan mümin ve âlim) kimse eşit olmaz; kendileri îmân etmiş ve sâlih ameller işlemiş o kimselerle, kötü iş yapan(lar) da (dünyâda ve âhirette bir) olmaz. (Kur’ân’ın misallerinden öğütlenme nâmına) çok az bir şeyle öğütleniyorsunuz.