HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُفُصِّلَتْ  ٤٧٦ 
الجزء ٢٤

سُورَةُفُصِّلَتْ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
حٰمٓۜ ﴿ ١ ﴾ تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ ﴿ ٢ ﴾ كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ ﴿ ٣ ﴾ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿ ٤ ﴾ وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّنَا عَامِلُونَ ﴿ ٥ ﴾ قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ ﴿ ٦ ﴾ اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿ ٧ ﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟ ﴿ ٨ ﴾ قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُٓ اَنْدَادًاۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ ﴿ ٩ ﴾ وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ ﴿ ١٠ ﴾ ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًاۜ قَالَتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ ﴿ ١١ ﴾

سُورَةُفُصِّلَتْ  ٤٧٦ 
الجزء ٢٤
Fussilet Sûresi  476 
Cüz  24

KIRKBİRİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Fussilet
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 54 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  Hâ! Mîm!

2  (Kur’ân-ı Kerîm, kullarına son derece acıdığı için onlara dîni ve dünyevî tüm yararlarını temin etmek üzere yüce bir kitap indirmeyi murad eden) O Rahmân ve O Rahîm tarafından indirilmiştir.

3  (O) öyle yüce bir kitaptır ki, (manalarını) bilmekte olan bir toplum için Arapça bir Kur’ân olarak âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerinin tafsîli, lafzan ve manen olmak üzere iki türlüdür: Lafzıyla ilgili tafsîl; her bir âyetinin diğerinden, duraklarla, hiziplerle, sûre başlangıçları ve bitimleriyle ayrılmış olmasıdır. Manası hakkındaki tafsîl ise; inanç ve tarih, müjde ve tehdit, emir ve nehiy, helâl ve haram gibi konularının birbirinden ayrılacak şekilde belirli ve tafsilatlı oluşudur.

4  (O yüce Kitap, iman edip amel-i salih işleyenleri cennet ve rıza ile) çokça müjdeleyici ve (inkâr edip isyan edenleri de azap ve gazapla) iyice uyarıcı ola rak (indirilmiştir)! Ama onların pek çoğu (bunca ilmî konuyu barın dıran böyle eşsiz bir kitabı incelemekten) yüz çevir miştir. Bu sebeple onlar (kabul kulağıyla) işitmezler.

5  (Ebû Cehil ve arkadaşları) dediler ki: “Senin bizi kendisine davet etmekte olduğun (iman ve tevhîd gibi) şey(ler)den, bizim kalplerimiz birtakım sıkı örtüler içerisindedir, kulaklarımızda da büyük bir ağırlık (ve sağırlık) vardır. Ayrıca bizim aramızdan da, senin arandan da ayrı ayrı (bir halde) başlay(ıp, ortada hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde aramızdaki tüm mesafeyi kaplayan ve böylece bizi birbirimize ya bancı ve düşman yap) an kalın bir perde vardır. Öyleyse sen (kendi dinin üzere sebat ederek bizim yolumuzu iptal hususunda) çalış, şüphesiz bizler de (kendi yolumuzda kalıp, senin davanı bozma uğrunda olanca gücümüzle) çalışıcılarız!”

6  (Habîbim! Kendi söylediklerine inanmayan bu kişilere cevaben) de ki: “Ben (melek ve cin değilim ki, görüşüp tanışmamız mümkün olmasın, ayrıca ben sizi akıl almaz birtakım şeylere çağırmıyorum ki davetim kabul görmesin, bilakis ben) ancak sizin gibi bir be şerim ki, bana İlâhınızın ancak ve ancak bir tek İlâh olduğu vahyedilmektedir. (Artık aklî ve naklî tüm delillerin lehine şahitlikte bulunduğu “Tek bir İlâh’a ibadet” çağrısı nasıl redde dilebilir?) Öyleyse siz (şirkin güvenilmez kulpuna tutunarak, sizi tevhîde çağıranlara: “Kalplerimiz kılıflı!” demeyi bırakın da, tevhîd ve ihlas gibi sımsıkı kulptan tutarak) O (Allâh-u Azîmüşşâ)na doğru yönelin ve (geçmiş teki yanlış inanç, söz ve davranışlarınızdan dolayı) O’ndan bağışlanma talep edin! O müşrikler içinse (Rablerine ortak koşmayı sür dürmeleri nedeniyle) büyük bir helâk (ve sonsuz bir azap) vardır.

7  O kimseler ki; (cimrilik ve merhametsizlikleri yüzünden) zekâtı vermezler; zaten onlar âhireti inkâr eden kimselerin de ta kendileridirler.

8  O kişiler ki; (Rablerinin âyetlerine) iman et miştirler ve (bu iman gereği; namaz, oruç, hac, zekât gibi) salih ameller işlemiştirler; şüphesiz onlar için (ardı arkası) kesilmeyen/ başa kakılmayan/ pek büyük bir ecir vardır.”

9  (Habîbim! O yüce yaratıcıyı kabullenmeyenlere) de ki: “Yoksa gerçekten şüphesiz siz mi yeri (tüm kat manlarıyla birlikte, dünya günlerinden) iki gün (kadar az bir süre) içerisinde yaratmış olan o Zât’ı inkâr et mektesiniz ve O’na birtakım eşler tanımaktasınız?! İşte (sadece yeryüzünün değil) bütün âlem lerin Rabbi (de) ancak O’dur. (Hal böyleyken yarattığı bir şeyin, mülkünde O’na ortak olması nasıl düşünü lebilir?)

10  O (Rabbiniz) orada (sütun gibi aşağı uzanmasın, çivi gibi yapışık da olmasın ki, kendilerinden çok yönlü istifade edilebilsin diye); onun üzerinde (yükselen) sabit sabit birtakım dağlar yerleştirmiş, (sular ve ekinlerle, ağaçlar ve ürünlerle) orada çokça bereket (ve hayır) meydana getirmiş ve orada (hem insanlar hem de hayvanlar için uygun olan) azıklarını(n çeşit lerini ve miktarlarını) takdir etmiştir. (İşte Rabbiniz, yeryüzünün ve barındırdığı şeylerin yaratılış müdde tinden) soranlar için (bildirmiştir ki, yerin yaratıldığı iki günle birlikte hesap edildiğinde) tam olarak dört gün (eden az bir zaman diliminin bitimin)de (bütün bunlar gerçekleşmiştir)!

11  Sonra (irâdesi hiçbir şeye tealluk etmeksizin, sadece) göğe, o (Arş’ın altında bulunan sudan yükse len) bir (buhar ve) duman hâlindeyken yönelmiş de, ona ve yere: “(Sizde yarattığım faydaları ortaya çıkarmak üzere) isteyerek ya da istemeyerek (emrime) gelin!” bu yurmuş, o ikisi de: “Biz itaat edenler olarak geldik!” demişlerdir.

Fussilet Sûresi  476 
Cüz  24
cihanyamaneren