HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالشُّورٰى  ٤٨٥ 
الجزء ٢٥

ذٰلِكَ الَّذ۪ي يُبَشِّرُ اللّٰهُ عِبَادَهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰىۜ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ ف۪يهَا حُسْنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿ ٢٣ ﴾ اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۚ فَاِنْ يَشَاِ اللّٰهُ يَخْتِمْ عَلٰى قَلْبِكَۜ وَيَمْحُ اللّٰهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿ ٢٤ ﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَعْفُوا عَنِ السَّيِّـَٔاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَۙ ﴿ ٢٥ ﴾ وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ ﴿ ٢٦ ﴾ وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ ﴿ ٢٧ ﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ ﴿ ٢٨ ﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟ ﴿ ٢٩ ﴾ وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ ﴿ ٣٠ ﴾ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ ﴿ ٣١ ﴾

سُورَةُالشُّورٰى  ٤٨٥ 
الجزء ٢٥
Şûrâ Sûresi  485 
Cüz  25

23  İşte Allâh’ın, o iman etmiş olan ve salih ameller işlemiş bulunan kullarını müjdelemekte olduğu şey ancak budur! (Habîbim! Mal toplayıp sana rüşvet teklif ederek putlara hakaret etmemeni isteyen Kureyş müşriklerine)de ki: “Ben bu (İslâm’ın size ulaşması)na (dair sarf ettiğim gayrete) karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, lâkin akrabalık nedeniyle olan sevgi(niz, sizi benim haklarımı gözetmenize sevk etmelidir, madem benim peygamberlik hakkımı tanımıyorsunuz, umumi bir rahmet ve tam bir nimet oluşumu takdir etmiyorsunuz, bari aramızdaki sıla-i rahim nedeniyle bana eziyet etmeyin)!” /(Bütün ümmetine) de ki: “Ben buna karşılık sizden o (Ali, Fâtıma ve onların çocukları gibi) yakınlar(ım) hakkında sev giden başka hiçbir menfaat istemiyorum.”/ Her kim güzel bir amel kazanırsa, onun hakkın da Biz kendisine (sevap katlaması yaparak) bir gü zellik artırırız. Şüphesiz ki Allah, (kullarının günah larını çokça örten bir) Ğafûr’dur; (en ufak bir ameli dahi bolca mükâfatlandıran bir) Şekûr’dur.

24  Yoksa onlar: “O (Muhammed), (peygamberlik iddia ederek) Allâh’a karşı bir yalan uydurdu!” mu demektedirler? Allâh dileseydi, senin kalbinin üze rine mühür vururdu (da, Kur’ân’ın vahyini senden keserdi. Hatta seni anlayamayan ve konuşamayan bir hale getirirdi de bu iftiranı sona erdirirdi. Ama sen Rabbine iftira etmediğin için vahiy devam etmektedir)./ Allâh dileseydi, (sabrı) kalbinin üzerine (bağlayıp) rabt ederdi (de, sen onların bu sözlerinden hiç üzül mezdin)./ Zaten Allâh (Kendisine iftira gibi) bâtıl (ve asılsız iddialar)ı mah vetmekte ve (peygamberine indirmiş olduğu âyetlerinin) kelimeleriyle hakkı açığa çıkarmaktadır. (Kendisine vahiy geldiği iddiasıyla or taya çıkan sahtekârlar hakkında Allâh’ın değişmez ka nunu buyken, eğer sen iftiracı biri olsaydın, her geçen gün dinin güçlenir miydi ve düşmanlarının davası mah volup gider miydi?) Şüphesiz ki O, göğüslerin sahip olduğu şeyi (kalplerin barındırdığı tüm sırları, niyet ve inançları hakkıyla bilen ve karşılığını veren bir) Alîm’dir.

25  Ancak O’dur O Zât ki; (dilediği) kullarından tevbeyi kabul etmektedir, (yaptıkları) kö tü şeyleri(n büyük-küçük olduğuna bakmaksızın ve hiçbir şart koş maksızın, dilediklerinin bütün günahlarını) affetmek tedir ve yapmakta olduğunuz şeyleri(n tüm tafsila tını) bilmektedir.

26  O iman etmiş olanlara ve salih ameller işlemiş bulunanlar(ın duaların)a da (ancak) O (Rableri) icabet etmektedir. Ayrıca (sonsuz) lütfundan onlara (hak ettiklerinin ve istediklerini fevkinde) fazlaca vermektedir. Kâfirler ise; çok şiddetli pek büyük bir azap sadece onlara aittir.

27  Allâh (tüm) kulları için rızkı (genişletip) döşeseydi, elbette onlar yer(yüzün)de (birbirine karşı) azgınlık ederlerdi/şımarıp kibirlenirlerdi/. Lâkin O, (hikmeti gereği) dilemekte olduğu şeyi bir ölçüyle indirmektedir. Şüphesiz ki O, kullarını(n giz li-açık tüm hallerini hakkıyla bilen ve gören bir) Habîr’dir;Basîr’dir. (Dolayısıyla onların fakirlik ve zenginlik, darlık ve bolluk gibi hallerini, zaman ve zemine göre kendile rine uygun düşecek şekilde takdir etmiştir.)

28  Ümit kesmiş olmalarının ardından o (kıtlıktan kurtulmalarına) yardımcı yağmuru indiren ve rahmetini(n eserlerini dağ tepe her yere) yayan Zât da ancak O’dur! (Kullarına iyilik yapmayı ve onları yaşatmayı üstlen miş bulunan ve bu nedenle tüm hamdlere lâyık olan) Velî de, Hamîd de sadece O’dur!

29  O (Allâh-u Sübhânehû)nun âyet (ve delil)lerin den biri de, göklerle yeri ve o ikisinde yaymış oldu ğu her hareketli canlıyı (yoktan) yaratmasıdır. Üs telik O, dilediği zaman onları (diriltip, mahşere) top lamaya da (tam manasıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.

30  Size isabet eden herhangi bir musibet, elleri nizin kazanmış olduğu (kötü) şeyler sebebiyledir. Yine de O, birçoğunu affetmekte (ve onlara ceza vermemekte)dir. (Aksi takdirde yeryüzünde hiçbir canlı bırakacak değildir.)

31  Siz yer(yüzün)de asla (Allâh-u Te`âlâ’yı, sizi musibete çarptırmasından) âciz bırakacak kimseler değilsiniz. Sizin için Allâh’tan başka ne yakın bir dost bu lunur, ne de gerçek bir yardımcı (ki, sizi O’nun elinden kurtarabilsin)!

Şûrâ Sûresi  485 
Cüz  25
cihanyamaneren