v01.12.24 Geliştirme Notları
Hadîd Sûresi
539
Cuz 27
19﴿ Ayrıca o kimseler ki; Allâh’a ve (hiçbirinin arasını ayırmaksızın tüm) rasüllerine (şeksiz şüphesiz bir inançla yakînen) îmân etmiştirler; (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar, Rableri nezdinde sıddîklar ve şehitler (mertebesinde bulunan kimseler)in ta kendileridir. (Ama gerçek sıddîklar ve şehitlerle aralarındaki fark belirsin diye, onlara ihsân edilen mükâfat katlamalarına mazhar değillerdir.) Onlar için (dünyâda vaad olundukları üzere birçok) ecirler ve nurlar vardır. Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar ve Bizim âyetlerimizi yalanlamıştırlar; işte sana! Onlar ancak şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateşin(in) ayrılmaz arkadaşlarıdır.
20﴿ (Ey dünyâ nîmetleriyle mağrur olup âhiret için çalışmayı ihmâl eden kullarım!) Bilin ki; o en alçak olan (dünyâ) hayât(ı) ancak (çocukların boş yere kendilerini yorduğu oyunlar gibi) kıymetsiz bir oyundur, (gençlerin eğlenişi gibi kısa süren) geçici bir eğlencedir, (kadınların kısa bir zaman içinde bozulacak süsleri gibi) basit bir ziynettir, (yaşıtların birbirine karşı böbürlenmesi gibi) aranızda büyük bir iftihâr (vâsıtası)dır ve (esnaf-tüccarın, tûl-ü emele kapılarak artırma gayretine girdikleri ama kendilerinden istifâde edecek kadar dahî yaşayamadıkları o) mallar ile çocuklar hakkında çoklukla övünme (sebebi)dir. (İşte bütün bunlar) bir yağmurun acâyip durumu gibidir ki, onun bitkisi ekicileri(ni hayran bırakarak) hoşlandırmıştır, ama sonra o kurur da, artık (ey gören kişi) sen (o yemyeşil ve taptâze hâlinden sonra) onu sapsarı bir hâlde görürsün, daha sonra ise un ufak olan kırık bir şey oluverir. (Bu dünyâ zevklerine daldırıp, âhireti ihmâl eden kimseler için) âhirette ise çok şiddetli olan büyük bir azap vardır, ama (dünyâya meyletmeyip âhireti tercih edenlerin günahları için) Allâh (tarafın)dan büyük bir mağfiret, üstelik çok değerli bir rızâ (ve hoşnutluk) vardır. Zâten o en alçak (dünyâ) hayât(ının lezzet ve yaldızları) ancak aldatmanın ta kendisi olan bir meta‘ (ve geçici bir faydalanma)dır.
21﴿ (Öyleyse siz bu fânî hayâtın, faydası az ve zevâli çabuk olan güzel elbiselerini, kıymetli bineklerini ve değerli konaklarını kazanmak için koşuşturmayı bırakın da) Rabbinizden (gelecek) büyük bir mağfiret (kazandıracak İslâm, ihlâs ve tevbey)e ve öyle değerli bir cennete (girdirecek amelleri işlemeye) doğru yarışın ki, onun (içinde tek bir Müslüman’a verilecek olan mekânın) eni (bile) gökle yerin (birbirine bitiştirilmesi hâlindeki) en(ler)i gibidir. O (cennet), Allâh’a ve rasüllerine îmân etmiş olan o (bahtiyar) kimseler için (daha şimdiden) hazırlanmıştır. (Habîbim!) İşte sana! Bu (nîmetlere nâiliyet) ancak, Allâh’ın (lütf-u ve) fazlıdır ki, onu dilediği kimseye verir. Zâten Allâh çok büyük fazl(-u kerem) sâhibidir.
22﴿ Yer(yüzün)de (kıtlık ve pahalılık gibi) herhangi bir musîbet (ve felâket) isâbet etmez ki, nefislerinizde (ve canlarınızda hastalık ve fakirlik gibi bir belâ isâbet edecek) de olmaz ki, Biz o (ca)nları(nızı da, belâları da) yaratmadan önce mutlaka (bütün bunlar) yüce bir Kitâb (olan Levh-i Mahfûz)da (yazılmış)dır. İşte sana! Şüphesiz ki bu (şekilde sonsuza kadar olacakları daha yaratmadan önce bilip tespit etmek, kullar hakkında düşünülemeyecek kadar zor bir şey ise de), Allâh’a göre çok kolay olan bir şeydir.
23﴿ (Başınıza geleceklerin tamâmının yaratılmadan önce takdîr edilmiş olduğu size bildirilmiştir) tâ ki siz(in eliniz)den geç(ip git)miş olan şeylere karşı (kendinizi harâb edecek kadar) üzülmeyesiniz, bir de O (Allâh-u Sübhânehû)nun (nîmet olarak) size vermiş olduğu şeylerle (şımarıp) sevinmeyesiniz! (Zîrâ her şeyin kaderle olduğunu bilmeniz her sıkıntıda size tesellî verecek, her nîmete karşı da şükür ilhâm edecektir. Mâdemki sevinçsiz ve üzüntüsüz bir hayat yaşayamayacaksınız, o hâlde sevincinizi şükür, üzüntünüzü de sabır hâline dönüştürün.) Zâten Allâh, büyüklük taslayan ve çokça iftihâr eden hiçbir kimseyi sevmez (ve onların yaptığına rızâ göstermez).
24﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) o (böbürlenen şımarık) kimseleri (sevmez) ki; onlar (hem) cimrilik yaparlar, hem de insanlara cimrilik yapmayı emrederler. Ama her kim (Allâh’ın emir ve yasaklarına uymaktan) yüz çevirirse, artık şüphesiz ki Allâh; ancak O, (yarattığı hiçbir şeye muhtaç olmayacak derecede) Ğaniyy’dir, (kimse hamdetmese bile, bütün hamdler Kendisine âit olan bir) Hamîd’dir.
سُورَةُ الْحَد۪يدِ
الجزء ٢٧
٥٣٩
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟ ﴿١٩
اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًاۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿٢٠
سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿٢١
مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ ﴿٢٢
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ ﴿٢٣
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ ﴿٢٤
Hadîd Sûresi
539
Cuz 27
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟ ﴿١٩
19﴿ Ayrıca o kimseler ki; Allâh’a ve (hiçbirinin arasını ayırmaksızın tüm) rasüllerine (şeksiz şüphesiz bir inançla yakînen) îmân etmiştirler; (Habîbim!) İşte sana! Ancak onlar, Rableri nezdinde sıddîklar ve şehitler (mertebesinde bulunan kimseler)in ta kendileridir. (Ama gerçek sıddîklar ve şehitlerle aralarındaki fark belirsin diye, onlara ihsân edilen mükâfat katlamalarına mazhar değillerdir.) Onlar için (dünyâda vaad olundukları üzere birçok) ecirler ve nurlar vardır. Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar ve Bizim âyetlerimizi yalanlamıştırlar; işte sana! Onlar ancak şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateşin(in) ayrılmaz arkadaşlarıdır.
اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًاۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ ﴿٢٠
20﴿ (Ey dünyâ nîmetleriyle mağrur olup âhiret için çalışmayı ihmâl eden kullarım!) Bilin ki; o en alçak olan (dünyâ) hayât(ı) ancak (çocukların boş yere kendilerini yorduğu oyunlar gibi) kıymetsiz bir oyundur, (gençlerin eğlenişi gibi kısa süren) geçici bir eğlencedir, (kadınların kısa bir zaman içinde bozulacak süsleri gibi) basit bir ziynettir, (yaşıtların birbirine karşı böbürlenmesi gibi) aranızda büyük bir iftihâr (vâsıtası)dır ve (esnaf-tüccarın, tûl-ü emele kapılarak artırma gayretine girdikleri ama kendilerinden istifâde edecek kadar dahî yaşayamadıkları o) mallar ile çocuklar hakkında çoklukla övünme (sebebi)dir. (İşte bütün bunlar) bir yağmurun acâyip durumu gibidir ki, onun bitkisi ekicileri(ni hayran bırakarak) hoşlandırmıştır, ama sonra o kurur da, artık (ey gören kişi) sen (o yemyeşil ve taptâze hâlinden sonra) onu sapsarı bir hâlde görürsün, daha sonra ise un ufak olan kırık bir şey oluverir. (Bu dünyâ zevklerine daldırıp, âhireti ihmâl eden kimseler için) âhirette ise çok şiddetli olan büyük bir azap vardır, ama (dünyâya meyletmeyip âhireti tercih edenlerin günahları için) Allâh (tarafın)dan büyük bir mağfiret, üstelik çok değerli bir rızâ (ve hoşnutluk) vardır. Zâten o en alçak (dünyâ) hayât(ının lezzet ve yaldızları) ancak aldatmanın ta kendisi olan bir meta‘ (ve geçici bir faydalanma)dır.
سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿٢١
21﴿ (Öyleyse siz bu fânî hayâtın, faydası az ve zevâli çabuk olan güzel elbiselerini, kıymetli bineklerini ve değerli konaklarını kazanmak için koşuşturmayı bırakın da) Rabbinizden (gelecek) büyük bir mağfiret (kazandıracak İslâm, ihlâs ve tevbey)e ve öyle değerli bir cennete (girdirecek amelleri işlemeye) doğru yarışın ki, onun (içinde tek bir Müslüman’a verilecek olan mekânın) eni (bile) gökle yerin (birbirine bitiştirilmesi hâlindeki) en(ler)i gibidir. O (cennet), Allâh’a ve rasüllerine îmân etmiş olan o (bahtiyar) kimseler için (daha şimdiden) hazırlanmıştır. (Habîbim!) İşte sana! Bu (nîmetlere nâiliyet) ancak, Allâh’ın (lütf-u ve) fazlıdır ki, onu dilediği kimseye verir. Zâten Allâh çok büyük fazl(-u kerem) sâhibidir.
مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ ﴿٢٢
22﴿ Yer(yüzün)de (kıtlık ve pahalılık gibi) herhangi bir musîbet (ve felâket) isâbet etmez ki, nefislerinizde (ve canlarınızda hastalık ve fakirlik gibi bir belâ isâbet edecek) de olmaz ki, Biz o (ca)nları(nızı da, belâları da) yaratmadan önce mutlaka (bütün bunlar) yüce bir Kitâb (olan Levh-i Mahfûz)da (yazılmış)dır. İşte sana! Şüphesiz ki bu (şekilde sonsuza kadar olacakları daha yaratmadan önce bilip tespit etmek, kullar hakkında düşünülemeyecek kadar zor bir şey ise de), Allâh’a göre çok kolay olan bir şeydir.
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ ﴿٢٣
23﴿ (Başınıza geleceklerin tamâmının yaratılmadan önce takdîr edilmiş olduğu size bildirilmiştir) tâ ki siz(in eliniz)den geç(ip git)miş olan şeylere karşı (kendinizi harâb edecek kadar) üzülmeyesiniz, bir de O (Allâh-u Sübhânehû)nun (nîmet olarak) size vermiş olduğu şeylerle (şımarıp) sevinmeyesiniz! (Zîrâ her şeyin kaderle olduğunu bilmeniz her sıkıntıda size tesellî verecek, her nîmete karşı da şükür ilhâm edecektir. Mâdemki sevinçsiz ve üzüntüsüz bir hayat yaşayamayacaksınız, o hâlde sevincinizi şükür, üzüntünüzü de sabır hâline dönüştürün.) Zâten Allâh, büyüklük taslayan ve çokça iftihâr eden hiçbir kimseyi sevmez (ve onların yaptığına rızâ göstermez).
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ ﴿٢٤
24﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) o (böbürlenen şımarık) kimseleri (sevmez) ki; onlar (hem) cimrilik yaparlar, hem de insanlara cimrilik yapmayı emrederler. Ama her kim (Allâh’ın emir ve yasaklarına uymaktan) yüz çevirirse, artık şüphesiz ki Allâh; ancak O, (yarattığı hiçbir şeye muhtaç olmayacak derecede) Ğaniyy’dir, (kimse hamdetmese bile, bütün hamdler Kendisine âit olan bir) Hamîd’dir.