v02.01.25 Geliştirme Notları
Naziât Sûresi
583
Cuz 30
15﴿ (Habîbim!) Mûsâ’nın önemli haberi sana geldi (değil) mi?! (İşte böylece sen kavminin inkârlarına karşı onunla tesellî bulacaksın.)
16﴿ Bir zamanda (vâki olan haberi) ki; Rabbi (vahyin inişine mahal yaparak maddî-mânevî anlamda şereflendirip tertemiz ve çok bereketli kıldığı) o mukaddes vâdî Tuvâ’da ona nidâ etmişti.
17﴿ “Firavun’a git (de onu Bana kulluğa dâvet et). Çünkü gerçekten o (kulluk sınırını aşarak) azmış (ve rablik iddiâsına kalkışmış)tır.
18﴿ (Ey Mûsâ!) Hemen (Firavun’a) de ki: ‘(Şirkten ve günahlardan) iyice temizlenmene (vesîle olsun diye benim vaazımı dinlemeye) senin için (bir meyil) var mıdır?!
19﴿ Bir de seni Rabbin(i bilmey)e hidâyet etmeme (vesîle olacak vaazları dinlemeye bir meylin var mıdır ki), bu sebeple (O’ndan) saygıyla korkasın’ (diye tebliğde bulun!)
20﴿ Sonra o (Mûsâ) ona (değneğin ejderhâya dönüşmesinden ibâret) o en büyük âyet (ve mûcizey)i gösterdi.
21﴿ Ama o (Firavun bu mûcizenin Allâh tarafından olduğunu) yalanladı ve (Rabbinin emirlerine karşı) isyân etti.
22﴿ Sonra (gördüğü ejderhadan kaçıp korkuyla) koşar olduğu hâlde (Mûsâ’ya) arka döndü (gitti).
23﴿ Derhal (bütün büyücüleri ve ordusunu) topladı ve seslendi.
24﴿ Sonra o (Firavun): “Ancak ben sizin en yüce rabbinizim” dedi.
25﴿ Bu sebeple Allâh onu âhiretin ve dünyânın (gören-duyan herkese) ibretlik azâbıyla yakaladı (ve bunun netîcesi olarak dünyâda boğdu ve âhirette de cehenneme atılmasına karar verdi).
26﴿ (Habîbim!) İşte sana! Gerçekten bu (anlatıla)nda, (Allâh’tan) saygıyla korkmakta olan kimseler için elbette büyük bir ibret vardır.
27﴿ (Ey dirilmeyi inkâr edenler!) Yarat(ıl)ma(nız) bakımından siz mi daha zorsunuz yoksa gök mü?! Onu O (Allâh-u Te‘âlâ) binâ etmiştir.
28﴿ Onun irtifâ (miktâr)ını yüksek tutmuş, böylece onu (yarıksız ve çatlaksız bir şekilde) düzgün yapmıştır.
29﴿ Ayrıca (gökte güneşi batırmakla) gecesini karanlık yapmış, gündüzünü de (güneş vâsıtasıyla ortaya) çıkarmıştır.
30﴿ (Ey insan!) İşte sana! Yeri de bu (göğün yaratılışı)ndan sonra onu O (Allâh-u Te‘âlâ) döşemiştir.
31﴿ Sularını ve otlaklarını onda (bulunan toprakta)n çıkarmıştır.
32﴿ Dağları da; onları O (Allâh-u Te‘âlâ) sâbit kılmıştır.
33﴿ (İşte Allâh-u Te‘âlâ bütün bunları) sizi ve davarlarınızı çokça faydalandırmak için (yapmıştır).
34﴿ Nihâyet (bütün belâları bastırıp hepsinin) üst(ün)e çıkan o en büyük şey (olan kıyâmet ânı) geldiği zaman (böylece cennet ehli cennete, cehennem ehli cehenneme sevk edildiği zaman).
35﴿ İnsanın (aşırı gafletten dolayı evvelce unutmuş olduğu amellerini defterinde görerek, dünyâda kavuşmak için) sa‘y(-ü gayret) ettiği şeyleri(n âkıbetini) iyice düşüneceği gün.
36﴿ Bir de görmekte olan herkes için şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(i hiç gizli kalmayacak şekilde) açığa çıkarıldığı zaman!
37﴿ Artık o kimseye gelince ki, (dünyâda kâfir olup) azdı (ve haddini aştı).
38﴿ Bir de (şehvetlerine uyarak) o en alçak (dünyâ) hayâtı(nın gayr-i meşrû zevklerini âhirete karşı) tercih etti.
39﴿ İşte gerçekten şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(i var ya); ancak (böyle bir kâfir için) o, sığınılacak yer sâdece odur.
40﴿ Ama her kim de Rabbinin (onu muhâsebe) makāmında (durdurup hesâba çekeceğinde)n korktu ve o (kötülüğü çokça emreden) nefsi(ni) kötü arzu(sun)dan engelledi.
41﴿ İşte şüphesiz (nîmetlerle dolu) cennet (var ya), ancak o (böyle bir mümin için) sığınılacak yer sâdece odur!
42﴿ (Habîbim!) Sana o (kıyâmet) ân(ın)dan soruyorlar ki; onun gerçekleşmesi ne zaman (olacak)dır?!
43﴿ (Habîbim! Sen onun kesin saatini bilmediğin için) neredesin sen onu(n vaktini) anlatmaktan?!
44﴿ Onun(la ilgili bilginin son hâli ve) nihâyeti ancak senin Rabbine (âit)dir.
45﴿ Sen (insanlara kıyâmetin vaktini söylemek için gönderilmiş değilsin) ancak ondan korkmakta olan kimseleri uyarıcısın! (Zîrâ senin vaazlarından ancak onlar faydalanabilir.)
46﴿ Onu görecekleri gün (insanlar mahşerde azâbın şiddetine ve süresinin uzunluğuna şâhit oldukları zaman) sanki onlar bir (günün) zevâl (vakti ve öğle) sonrası(ndaki kısa bir zaman dilimi) ya da onun kuşluğu(nun vakti) hâriç (dünyâda) durmadılar (sanacaklar).
سُورَةُ النَّازِعَاتِ
الجزء ٣٠
٥٨٣
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ ﴿١٥
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ ﴿١٦
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ ﴿١٧
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ ﴿١٨
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ ﴿١٩
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْكُبْرٰىۘ ﴿٢٠
فَكَذَّبَ وَعَصٰىۘ ﴿٢١
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ ﴿٢٢
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ ﴿٢٣
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ ﴿٢٤
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ ﴿٢٥
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟ ﴿٢٦
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠ ﴿٢٧
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ ﴿٢٨
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ ﴿٢٩
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ ﴿٣٠
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ ﴿٣١
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ ﴿٣٢
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ ﴿٣٣
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ ﴿٣٤
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ ﴿٣٥
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى ﴿٣٦
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ ﴿٣٧
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ ﴿٣٨
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ ﴿٣٩
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ ﴿٤٠
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ ﴿٤١
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ ﴿٤٢
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ ﴿٤٣
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ ﴿٤٤
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ ﴿٤٥
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا ﴿٤٦
Naziât Sûresi
583
Cuz 30
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ ﴿١٥
15﴿ (Habîbim!) Mûsâ’nın önemli haberi sana geldi (değil) mi?! (İşte böylece sen kavminin inkârlarına karşı onunla tesellî bulacaksın.)
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ ﴿١٦
16﴿ Bir zamanda (vâki olan haberi) ki; Rabbi (vahyin inişine mahal yaparak maddî-mânevî anlamda şereflendirip tertemiz ve çok bereketli kıldığı) o mukaddes vâdî Tuvâ’da ona nidâ etmişti.
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ ﴿١٧
17﴿ “Firavun’a git (de onu Bana kulluğa dâvet et). Çünkü gerçekten o (kulluk sınırını aşarak) azmış (ve rablik iddiâsına kalkışmış)tır.
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ ﴿١٨
18﴿ (Ey Mûsâ!) Hemen (Firavun’a) de ki: ‘(Şirkten ve günahlardan) iyice temizlenmene (vesîle olsun diye benim vaazımı dinlemeye) senin için (bir meyil) var mıdır?!
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ ﴿١٩
19﴿ Bir de seni Rabbin(i bilmey)e hidâyet etmeme (vesîle olacak vaazları dinlemeye bir meylin var mıdır ki), bu sebeple (O’ndan) saygıyla korkasın’ (diye tebliğde bulun!)
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْكُبْرٰىۘ ﴿٢٠
20﴿ Sonra o (Mûsâ) ona (değneğin ejderhâya dönüşmesinden ibâret) o en büyük âyet (ve mûcizey)i gösterdi.
فَكَذَّبَ وَعَصٰىۘ ﴿٢١
21﴿ Ama o (Firavun bu mûcizenin Allâh tarafından olduğunu) yalanladı ve (Rabbinin emirlerine karşı) isyân etti.
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ ﴿٢٢
22﴿ Sonra (gördüğü ejderhadan kaçıp korkuyla) koşar olduğu hâlde (Mûsâ’ya) arka döndü (gitti).
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ ﴿٢٣
23﴿ Derhal (bütün büyücüleri ve ordusunu) topladı ve seslendi.
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ ﴿٢٤
24﴿ Sonra o (Firavun): “Ancak ben sizin en yüce rabbinizim” dedi.
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ ﴿٢٥
25﴿ Bu sebeple Allâh onu âhiretin ve dünyânın (gören-duyan herkese) ibretlik azâbıyla yakaladı (ve bunun netîcesi olarak dünyâda boğdu ve âhirette de cehenneme atılmasına karar verdi).
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟ ﴿٢٦
26﴿ (Habîbim!) İşte sana! Gerçekten bu (anlatıla)nda, (Allâh’tan) saygıyla korkmakta olan kimseler için elbette büyük bir ibret vardır.
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠ ﴿٢٧
27﴿ (Ey dirilmeyi inkâr edenler!) Yarat(ıl)ma(nız) bakımından siz mi daha zorsunuz yoksa gök mü?! Onu O (Allâh-u Te‘âlâ) binâ etmiştir.
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ ﴿٢٨
28﴿ Onun irtifâ (miktâr)ını yüksek tutmuş, böylece onu (yarıksız ve çatlaksız bir şekilde) düzgün yapmıştır.
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ ﴿٢٩
29﴿ Ayrıca (gökte güneşi batırmakla) gecesini karanlık yapmış, gündüzünü de (güneş vâsıtasıyla ortaya) çıkarmıştır.
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ ﴿٣٠
30﴿ (Ey insan!) İşte sana! Yeri de bu (göğün yaratılışı)ndan sonra onu O (Allâh-u Te‘âlâ) döşemiştir.
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ ﴿٣١
31﴿ Sularını ve otlaklarını onda (bulunan toprakta)n çıkarmıştır.
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ ﴿٣٢
32﴿ Dağları da; onları O (Allâh-u Te‘âlâ) sâbit kılmıştır.
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ ﴿٣٣
33﴿ (İşte Allâh-u Te‘âlâ bütün bunları) sizi ve davarlarınızı çokça faydalandırmak için (yapmıştır).
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ ﴿٣٤
34﴿ Nihâyet (bütün belâları bastırıp hepsinin) üst(ün)e çıkan o en büyük şey (olan kıyâmet ânı) geldiği zaman (böylece cennet ehli cennete, cehennem ehli cehenneme sevk edildiği zaman).
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ ﴿٣٥
35﴿ İnsanın (aşırı gafletten dolayı evvelce unutmuş olduğu amellerini defterinde görerek, dünyâda kavuşmak için) sa‘y(-ü gayret) ettiği şeyleri(n âkıbetini) iyice düşüneceği gün.
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى ﴿٣٦
36﴿ Bir de görmekte olan herkes için şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(i hiç gizli kalmayacak şekilde) açığa çıkarıldığı zaman!
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ ﴿٣٧
37﴿ Artık o kimseye gelince ki, (dünyâda kâfir olup) azdı (ve haddini aştı).
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ ﴿٣٨
38﴿ Bir de (şehvetlerine uyarak) o en alçak (dünyâ) hayâtı(nın gayr-i meşrû zevklerini âhirete karşı) tercih etti.
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ ﴿٣٩
39﴿ İşte gerçekten şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(i var ya); ancak (böyle bir kâfir için) o, sığınılacak yer sâdece odur.
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ ﴿٤٠
40﴿ Ama her kim de Rabbinin (onu muhâsebe) makāmında (durdurup hesâba çekeceğinde)n korktu ve o (kötülüğü çokça emreden) nefsi(ni) kötü arzu(sun)dan engelledi.
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ ﴿٤١
41﴿ İşte şüphesiz (nîmetlerle dolu) cennet (var ya), ancak o (böyle bir mümin için) sığınılacak yer sâdece odur!
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ ﴿٤٢
42﴿ (Habîbim!) Sana o (kıyâmet) ân(ın)dan soruyorlar ki; onun gerçekleşmesi ne zaman (olacak)dır?!
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ ﴿٤٣
43﴿ (Habîbim! Sen onun kesin saatini bilmediğin için) neredesin sen onu(n vaktini) anlatmaktan?!
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ ﴿٤٤
44﴿ Onun(la ilgili bilginin son hâli ve) nihâyeti ancak senin Rabbine (âit)dir.
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ ﴿٤٥
45﴿ Sen (insanlara kıyâmetin vaktini söylemek için gönderilmiş değilsin) ancak ondan korkmakta olan kimseleri uyarıcısın! (Zîrâ senin vaazlarından ancak onlar faydalanabilir.)
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا ﴿٤٦
46﴿ Onu görecekleri gün (insanlar mahşerde azâbın şiddetine ve süresinin uzunluğuna şâhit oldukları zaman) sanki onlar bir (günün) zevâl (vakti ve öğle) sonrası(ndaki kısa bir zaman dilimi) ya da onun kuşluğu(nun vakti) hâriç (dünyâda) durmadılar (sanacaklar).