v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
61
Cuz 4
92﴿ Siz sevmekte olduğunuz (mal ve canla alâkalı) şeylerden bir kısmını (Allâh yolunda) infâk edinceye kadar aslâ birre (üstün hayra ve Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsına) ulaşamazsınız. Zâten (sevdiğiniz, sevmediğiniz) herhangi bir şeyden neyi infâk ederseniz, şüphesiz ki Allâh onu (hakkıyla bilip karşılığını verecek olan) bir Alîm’dir.
93﴿ Tevrât indirilmeden önce İsrâîl (isimli Ya‘kûb nebîn)in, kendisine haram kılmış olduğu şeyler dışında bütün yiyecekler İsrâîloğulları için helâl idi.(Habîbim! Bu yasakların kendi günahları sebebiyle olmayıp, Nûh ve İbrâhîm (Aleyhimesselâm)dan beri haram olduğunu iddiâ eden o Yahûdîlere) de ki: “Haydi Tevrât’ı getirin de onu okuyun (bakalım). Eğer (bu sözünüzde) doğru söyleyen kimseler olduysanız (bunu yaparsınız).” Bu âyet-i kerîme, Nisâ Sûresi’nin 160. ve En‘âm Sûresi’nin 146. âyet-i kerîmelerinde beyân edilen gerçeklerin Yahûdîler tarafından inkâr edilmesi üzerine inmiştir. Allâh-u Te‘âlâ o âyet-i kerîmelerde, günahları sebebiyle İsrâîloğullarına tırnaklı hayvanlar ve iç yağları gibi birçok lezzetli şeyleri haram kıldığını beyân edince, Yahûdîler: “Bu yiyecekler bizim günahlarımız yüzünden haram edilmedi, Tevrât’tan önceki peygamberlere ve ümmetlerine de haramdı” diyerek günahkârlık suçlamasından berâat iddiâ ettiler. Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ: “Tevrât’tan önce İsrâîloğullarına bu gibi yasaklar konmamıştı. Lâkin Ya‘kûb (Aleyhisselâm) yakalandığı bir hastalıktan şifâ bulması durumunda en sevdiği yiyecek ve içecek olan deve etini ve deve sütünü sâdece kendisine haram etmişti” buyurarak onların yalancılığını ortaya koydu ve böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e onlara meydan okumasını emretti. Fakat onlar Tevrât’ı getirip dâvâlarını ispat etmeye cesâret edemediler. Tabî ki okuma-yazma bilmeyen ümmî bir zâtın, Tevrât ehli tarafından gizlenen bu gerçeği, kitaptaki hakîkate uygun bir şekilde ortaya koyması onun hak peygamber olduğuna dâir açık bir delil olmuştur.
94﴿ (Habîbim!) İşte sana! Artık bu (delîlin zuhûru)ndan sonra her kim (bunun tersini savunarak) Allâh’a karşı yalan uydurursa, işte sana! Ancak onlar (kendilerini azâba sürükleyerek, başkalarına değil ancak nefislerine) zulmedenlerin ta kendileridir.
95﴿ (Rasûlüm! Yahûdîlerin yalancılığını îmâ etmek üzere) de ki: “Allâh(ın, bütün indirdiği vahiylerinde) doğru (olduğu dâimâ sâbit) olmuştur (sizlerse yalancısınız). O hâlde siz (bütün yanlışlardan uzaklaşıp, hakka yönelmiş) bir hanîf olan İbrâhîm’in milletine uyun. Zâten o (İbrâhîm, sizin gibi) müşriklerden değildi. (İşte siz de onun milleti olan İslâm dînini devâm ettiren âhir zaman nebîsine îmân ederek onun yiyecekler husûsunda getirdiği serbestliklerden istifâde edin.)
96﴿ Şüphesiz ki insanlar(ın ibâdeti) için kurulmuş olan ilk ev, elbette o (hac ve umre yapanlara, tavâf edip îtikafta bulunanlara sağladığı sevaplar yönüyle çok hayırlı ve) pek mübârek ve âlemler(de bulunanların kıblelerini bulmaları) için büyük bir hidâyet (kaynağı) olarak Mekke’de bulunan (Kâ‘be-i Muazzama)dır. (Yoksa Yahûdîlerin iddiâ ettiği gibi Mescid-i Aksâ değildir.)
97﴿ Orada kendileri (kimseye karışık gelmeyecek şekilde) pek açık olan âyet (ve alâmet)ler ve İbrâhîm’in (ayak izinin bulunduğu) makāmı vardır. Her kim de oraya girerse, (bütün korktuklarından) emin bir kimse olur. Ayrıca o Beyt’i haccetmek, insanlar üzerine; (azık ve binek temin edip de) yol bakımından ona (ulaşmaya) güç yetirmiş olan kimse üzerine Allâh’a âit (olarak Müslümanlar hakkında farziyeti sâbit olan) bir haktır. Ama her kim (haccın farziyetini inkâr ederek) kâfir olursa, şüphesiz ki Allâh tüm âlemler(in ibâdetlerin)-den (müstağnî olan) bir Ğaniyy’dir (ve hiçbir kimsenin ibâdetine ihtiyâcı yoktur).
98﴿ (Habîbim!) De ki: “Ey (kendilerine Tevrât ve İncîl indirilmiş olan) Ehl-i Kitap! (Gerçekleri bildiğiniz için en çok sizin Kur’ân’a inanmanız gerekirken, nübüvveti husûsunda) Allâh’ın (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i tasdîk eden) âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?! Oysa Allâh yapmakta olduğunuz şeyler üzerine (hakkıyla şâhitlik eden) bir Şehîd’dir.”
99﴿ (Ey Peygamberim! Yine) de ki: “Ey Kitap Ehli! Îmân etmiş olan kimseyi Allâh’ın yolundan niye engelliyorsunuz ve ona bir eğrilik arıy(arak İslâm’a noksanlık isnâdına yol açacak şeyler bulmak için Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sıfatlarını değiştiriyor ve hakkı bâtılla karıştırıy)orsunuz?! Hâlbuki siz (kendi kitaplarınızda İslâm’ın hak olduğunun delillerini okuduğunuz ve buna dâir açık mûcizeler gördüğünüz için o dînin hak olduğunun ilk) şâhitler(i)siniz. Allâh ise sizin yapmakta olduğunuz şeylerden aslâ habersiz değildir.”
100﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Yahûdî ve Hristiyanlardan) kendilerine kitap verilmiş olan o kişiler arasından (sizi İslâm’dan çevirmeye uğraşan) bir fırkaya itâat ederseniz, îmânınızdan sonra sizi kâfirlere döndürürler.
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٣
٦١
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ ﴿٩٢
كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اِلَّا مَا حَرَّمَ اِسْرَٓاء۪يلُ عَلٰى نَفْسِه۪ مِنْ قَبْلِ اَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرٰيةُۜ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرٰيةِ فَاتْلُوهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٩٣
فَمَنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٩٤
قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿٩٥
اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ ﴿٩٦
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ﴿٩٧
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٨
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَاَنْتُمْ شُهَدَٓاءُۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٩٩
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقًا مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ كَافِر۪ينَ ﴿١٠٠
Âl-i İmrân Sûresi
61
Cuz 4
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ ﴿٩٢
92﴿ Siz sevmekte olduğunuz (mal ve canla alâkalı) şeylerden bir kısmını (Allâh yolunda) infâk edinceye kadar aslâ birre (üstün hayra ve Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsına) ulaşamazsınız. Zâten (sevdiğiniz, sevmediğiniz) herhangi bir şeyden neyi infâk ederseniz, şüphesiz ki Allâh onu (hakkıyla bilip karşılığını verecek olan) bir Alîm’dir.
كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اِلَّا مَا حَرَّمَ اِسْرَٓاء۪يلُ عَلٰى نَفْسِه۪ مِنْ قَبْلِ اَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرٰيةُۜ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرٰيةِ فَاتْلُوهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٩٣
93﴿ Tevrât indirilmeden önce İsrâîl (isimli Ya‘kûb nebîn)in, kendisine haram kılmış olduğu şeyler dışında bütün yiyecekler İsrâîloğulları için helâl idi.(Habîbim! Bu yasakların kendi günahları sebebiyle olmayıp, Nûh ve İbrâhîm (Aleyhimesselâm)dan beri haram olduğunu iddiâ eden o Yahûdîlere) de ki: “Haydi Tevrât’ı getirin de onu okuyun (bakalım). Eğer (bu sözünüzde) doğru söyleyen kimseler olduysanız (bunu yaparsınız).” Bu âyet-i kerîme, Nisâ Sûresi’nin 160. ve En‘âm Sûresi’nin 146. âyet-i kerîmelerinde beyân edilen gerçeklerin Yahûdîler tarafından inkâr edilmesi üzerine inmiştir. Allâh-u Te‘âlâ o âyet-i kerîmelerde, günahları sebebiyle İsrâîloğullarına tırnaklı hayvanlar ve iç yağları gibi birçok lezzetli şeyleri haram kıldığını beyân edince, Yahûdîler: “Bu yiyecekler bizim günahlarımız yüzünden haram edilmedi, Tevrât’tan önceki peygamberlere ve ümmetlerine de haramdı” diyerek günahkârlık suçlamasından berâat iddiâ ettiler. Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ: “Tevrât’tan önce İsrâîloğullarına bu gibi yasaklar konmamıştı. Lâkin Ya‘kûb (Aleyhisselâm) yakalandığı bir hastalıktan şifâ bulması durumunda en sevdiği yiyecek ve içecek olan deve etini ve deve sütünü sâdece kendisine haram etmişti” buyurarak onların yalancılığını ortaya koydu ve böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e onlara meydan okumasını emretti. Fakat onlar Tevrât’ı getirip dâvâlarını ispat etmeye cesâret edemediler. Tabî ki okuma-yazma bilmeyen ümmî bir zâtın, Tevrât ehli tarafından gizlenen bu gerçeği, kitaptaki hakîkate uygun bir şekilde ortaya koyması onun hak peygamber olduğuna dâir açık bir delil olmuştur.
فَمَنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٩٤
94﴿ (Habîbim!) İşte sana! Artık bu (delîlin zuhûru)ndan sonra her kim (bunun tersini savunarak) Allâh’a karşı yalan uydurursa, işte sana! Ancak onlar (kendilerini azâba sürükleyerek, başkalarına değil ancak nefislerine) zulmedenlerin ta kendileridir.
قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿٩٥
95﴿ (Rasûlüm! Yahûdîlerin yalancılığını îmâ etmek üzere) de ki: “Allâh(ın, bütün indirdiği vahiylerinde) doğru (olduğu dâimâ sâbit) olmuştur (sizlerse yalancısınız). O hâlde siz (bütün yanlışlardan uzaklaşıp, hakka yönelmiş) bir hanîf olan İbrâhîm’in milletine uyun. Zâten o (İbrâhîm, sizin gibi) müşriklerden değildi. (İşte siz de onun milleti olan İslâm dînini devâm ettiren âhir zaman nebîsine îmân ederek onun yiyecekler husûsunda getirdiği serbestliklerden istifâde edin.)
اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ ﴿٩٦
96﴿ Şüphesiz ki insanlar(ın ibâdeti) için kurulmuş olan ilk ev, elbette o (hac ve umre yapanlara, tavâf edip îtikafta bulunanlara sağladığı sevaplar yönüyle çok hayırlı ve) pek mübârek ve âlemler(de bulunanların kıblelerini bulmaları) için büyük bir hidâyet (kaynağı) olarak Mekke’de bulunan (Kâ‘be-i Muazzama)dır. (Yoksa Yahûdîlerin iddiâ ettiği gibi Mescid-i Aksâ değildir.)
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ﴿٩٧
97﴿ Orada kendileri (kimseye karışık gelmeyecek şekilde) pek açık olan âyet (ve alâmet)ler ve İbrâhîm’in (ayak izinin bulunduğu) makāmı vardır. Her kim de oraya girerse, (bütün korktuklarından) emin bir kimse olur. Ayrıca o Beyt’i haccetmek, insanlar üzerine; (azık ve binek temin edip de) yol bakımından ona (ulaşmaya) güç yetirmiş olan kimse üzerine Allâh’a âit (olarak Müslümanlar hakkında farziyeti sâbit olan) bir haktır. Ama her kim (haccın farziyetini inkâr ederek) kâfir olursa, şüphesiz ki Allâh tüm âlemler(in ibâdetlerin)-den (müstağnî olan) bir Ğaniyy’dir (ve hiçbir kimsenin ibâdetine ihtiyâcı yoktur).
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٨
98﴿ (Habîbim!) De ki: “Ey (kendilerine Tevrât ve İncîl indirilmiş olan) Ehl-i Kitap! (Gerçekleri bildiğiniz için en çok sizin Kur’ân’a inanmanız gerekirken, nübüvveti husûsunda) Allâh’ın (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i tasdîk eden) âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?! Oysa Allâh yapmakta olduğunuz şeyler üzerine (hakkıyla şâhitlik eden) bir Şehîd’dir.”
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَاَنْتُمْ شُهَدَٓاءُۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٩٩
99﴿ (Ey Peygamberim! Yine) de ki: “Ey Kitap Ehli! Îmân etmiş olan kimseyi Allâh’ın yolundan niye engelliyorsunuz ve ona bir eğrilik arıy(arak İslâm’a noksanlık isnâdına yol açacak şeyler bulmak için Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sıfatlarını değiştiriyor ve hakkı bâtılla karıştırıy)orsunuz?! Hâlbuki siz (kendi kitaplarınızda İslâm’ın hak olduğunun delillerini okuduğunuz ve buna dâir açık mûcizeler gördüğünüz için o dînin hak olduğunun ilk) şâhitler(i)siniz. Allâh ise sizin yapmakta olduğunuz şeylerden aslâ habersiz değildir.”
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقًا مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ كَافِر۪ينَ ﴿١٠٠
100﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Yahûdî ve Hristiyanlardan) kendilerine kitap verilmiş olan o kişiler arasından (sizi İslâm’dan çevirmeye uğraşan) bir fırkaya itâat ederseniz, îmânınızdan sonra sizi kâfirlere döndürürler.