HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٧٤ 
الجزء ٤

وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ ﴿ ١٨٧ ﴾ لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَفْرَحُونَ بِمَٓا اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿ ١٨٨ ﴾ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟ ﴿ ١٨٩ ﴾ اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ ﴿ ١٩٠ ﴾ اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿ ١٩١ ﴾ رَبَّنَٓا اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿ ١٩٢ ﴾ رَبَّنَٓا اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ ﴿ ١٩٣ ﴾ رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ ﴿ ١٩٤ ﴾

سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٧٤ 
الجزء ٤
Âl-i İmrân Sûresi  74 
Cüz  4

187  Vaktâ ki Allâh kendilerine kitap verilmiş olan o (Yahudi ve Hristiyanlar içindeki âlim) kimselerin (yeminlerle desteklenmiş) kuvvetli sözünü almıştı ki: “Kasem olsun; elbette o (kitaplarınızdaki tüm gerçekleri, özellikle de Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in peygamberliği konusu)nu insanlara mutlaka açıklayacaksınız ve bunu gizlemeyeceksiniz!” Onlar ise (sözlerini tutacak yerde) onu sırtlarının arkasına atmışlardı da buna karşılık pek az bir pa hayı satın almışlardı. İşte (Allâh’a verdikleri sözü bozmaya karşılık) satın almakta oldukları o (dünyalık) şey ne kadar da kötü olmuştur!
Bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığına göre; dinî ilimleri açıklamak farz olup, zâlimlere kolaylık sağlamak, gönüllerini hoş etmek ve hediyelerini beklemek gibi bozuk gayelerle din işlerin den bir şeyi gizlemek haramdır. Bu yüzden Ali (Radıyallâhu anh): “Allâh-u Te`âlâ âlimlerden öğretme sözü almadıkça, câhillerden öğrenme sözü almamıştır!” buyurmuş, Ebû Hureyre (Radıyallâhu anh) da: “Allâh-u Te`âlâ’nın Ehl-i Kitaptan aldığı söz olmasaydı, size bu kadar çok hadis nakletmezdim!” buyurduktan sonra bu âyet-i kerîmeyi okumuştur. Hasen (Radıyallâhu anh)ın: “Allâh-u Te`â lâ’nın, ehl-i ilimden aldığı ahd ü mîsâk olmasaydı, sormakta olduğunuz şeylerin birçoğuna cevap vermezdim!” şeklindeki beyanı da, bu âyet-i kerîmede Ehl-i Kitap`tan alındığı beyan edilen sözün, bu ümmetin âlimlerine de şâmil olduğuna işaret etmektedir.

188  (Habîbim!) Sakın sanma o kimseleri ki, (hakkı gizleyip bâtılla karıştırma gibi,) yapmış oldukları (kötü) şeylerle sevinmektedirler, bir de onlar (söz de durmak, doğru konuşmak vehakkı açıklamak gibi) yapmadıkları (iyi) şeylerlede övülmeyi severler; artık sakın sen zannetme ki onlar azaptan kurtulacak bir yerdedirler. Üstelik çok acı verici büyük bir azap onlar içindir.

189  (Var etmek, yok etmek, diriltmek, öldürmek, azap etmek ve sevap vermek dâhil tüm konularda) göklerin ve yerin mülkü (; hükümranlık ve yönetimi) ancak Allâh’a âittir. Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir.

190  Göklerin ve yerin (yoktan) yaratılmasında (ve kendilerinde bulunan eşsiz sanat eserlerinde), ge ceyle gündüzün birbirini takibinde/gece ile gün düzün (renklerinin karanlık ve aydınlık olarak fark lılık arz etmesinde, sürelerinin de mevsimlere göre bazen artıp bazen eksilerek) ihtilaf edişinde/, şüphesiz ki (his ve vehim karışıklıklarından arınmış bu lunan) hâlis akıllara sahip kimseler için elbette nice pek büyük âyetler vardır (ki; onlardan her biri Allâh-u Te`âlâ’nın varlığını, birliğini, ilim ve kudreti nin mükemmelliğini göstermektedir).

191  O (hâlis akıl sahibi) kimseler ki; ayakta duranlar, oturanlar ve yanları üzere (yaslanmış)bu lunanlar hâlinde Allâh’ı sürekli zikrederler ve (bu zikir neticesinde kalpleri uyanır da) göklerle yerin yaratılışı hakkında iyice düşünürler(, sonra bu tefekkür sayesinde, Allâh-u Te`âlâ ile araların dan perdeler kalkarak şu münâcâtlarda bulunurlar): “Ey Rabbimiz! Sen işte bun(ca mahluk)u (, mükel lefler Seni bilip kulluk ederek manevi civarında ebedî hayata nâil olacakları bir yaşam sahasına sahip olsun lar diye halkettin, yoksa boş yere, gayesiz ve) bâtıl bir şey olarak yaratmadın! (Boş yere bir şey yaratmaktan ve abesle iştigalden) tenzîh Sana! Öyleyse (mahlûkatın hakkında tefekkürü bırakma mız ve emirlerini terk etmemiz durumunda hak edece ğimiz) o (cehennem) ateşin(in) azâbından bizi koru!

192  Ey Rabbimiz! Gerçekten Sen kimi o ateşe girdirirsen, muhakkak ki onu (, rezilliği hak ettiği için) alçak etmişsindir. Zaten (inkâr eden) o zâlim ler için yardımcılardan hiçbir kimse yoktur.

193  Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz: ‘Rabbinize ina nın!’ diye ima na çağıran (Muhammed (Sallâllâhu Aley hi ve Sellem) ve Kur’ân gibi) yüce bir münâdî duyduk da (ona) hemen inandık! Rabbimiz! Öyleyse bizim için (büyük) günahlarımızı bağışla, (küçük günahlarımızı vesâir) kötü işlerimizi de bizden ört ve bizi(m canlarımızı) iyi kullarla birlikte (; peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihler zümresine dâhil olarak) vefat ettir!

194  Ey Rabbimiz! Peygamberlerinle birlikte bize vaad etmiş olduğun şeyi (; sevap ve nusreti) ver bize! Kıyâmet gününde de rezîl etme bizi! Şüphe siz ki Sen (müminlere sevap vermek ve dualarını ka bul etmek hususunda kendilerine vermiş olduğun) sözü bozmazsın!”

Âl-i İmrân Sûresi  74 
Cüz  4
cihanyamaneren