HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالنِّسَاءِ  ٨٣ 
الجزء ٥

اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا ﴿ ٣٤ ﴾ وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا ﴿ ٣٥ ﴾ وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ ﴿ ٣٦ ﴾ اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًاۚ ﴿ ٣٧ ﴾

سُورَةُالنِّسَاءِ  ٨٣ 
الجزء ٥
Nisâ Sûresi  83 
Cüz  5

34  Allâh’ın, (üstün akıl, güzel yönetim, fazla güç, kararlılık, istikrar, sakal ve sarık gibi birtakım özelliklerle) bir kısımlarını diğer bir kısma karşı üstün kılmış olması ve mallarından harcamış oldukları şeyler sebebiyle erkekler, (âile içi emir ve yasak koyma hususlarında) kadınlar üzerine son derece (hâkim ve) kaimdirler. İşte o iyi kadınlar (Allâh-u Te`âlâ’ya) itaatkâr (ve kocalarının haklarına vefâkâr)dırlar ve Allâh’ın (kendilerini muvaffak edip) koruması sebebiyle (kocalarının) gıyâb(ında namuslarını ve malların)ı koruyucudurlar. Ama o kadınlar ki, itaatsizlik (baş kaldırma ve geçimsizlik)lerinden endişe etmektesiniz; artık onlara (Allâh’ın azâbını hatırlatarak) öğüt verin, (nasihat kâr etmezse, sırtınızı dönerek veya başka bir yatağa giderek) yataklarda kendilerini terk edin ve (bu da itaatlerini sağlamaz da, yuvanın devamı için başka bir çare kalmadığını görürseniz, o zaman boşanmaktansa, yara bere bırakmayacak şekilde hafifçe) onları dövün! Şayet (dik başlılığı bırakıp) size itaat ederlerse, artık onlar aleyhine (eziyet ve kınamayla alâkalı) bir yol aramayın (ve onlara karşı güç denemesi yapmaya kalkışmayın). Şüphesiz ki Allâh dâima (size karşı üstün güce sahip olan bir) Aliyy ve (suçlarınıza karşı size azap etmeyerek büyüklük gösteren bir) Kebîr olmuştur. (O halde siz de eliniz altında bulunan eşlerinize zulmetmeyip, kendilerine afla muâmele yapın.) (Keşşâf, Nesef î)

35  (Ey yetkililer!) Eğer o (karı-koca) iki(li)sinin aralarının açılmasından endişe ederseniz, o zaman bir hakem onun ehlinden, bir hakem de bunun âilesinden (olmak üzere arabulucu olarak her ikisine birer hakem) gönderin! Eğer (karı-kocadan) o ikisi (iyi niyet taşıyıp) bir düzeltme yapmak isterlerse, Allâh (hakemlerin güzel gayreti sebebiyle) o ikisi arasında (bir kaynaşma ve) uyum meydana getirir. Şüphesiz ki Allâh (hakemlerin ve karı-kocanın her birinin niyet ve kastını) dâima (çok iyi bilen bir) Alîm ve (karıkocadan hangisinin zulme başvurduğundan tam manasıyla haberdâr olan bir) Habîr olmuştur.
Bu âyet-i celîleler, küçük bir toplumu temsil eden âile kurumunun yönetim ve korunmasıyla ilgili önemli ipuçları vermekle birlikte, yuvanın devamını tehdit eden tehlikeleri de bertaraf edecek yöntemleri vuzûha kavuşturmaktadır. Evvela; her kurumun bekâsının düzene muhtaç olduğu, düzen temininin ise bir yöneticiyle sağlanacağı hususu herkesin malumudur. Bunu göz önünde bulunduran Şâri` Te’âlâ Kendi bağışı ve kulun gayretinden ibaret vehbî ve kesbî üstünlükleri sebebiyle, erkeği âile reisi olarak tayin etmiştir ki; yöneticilerde zekâ, hâfıza, kuvvetli anlayış, karar ve istikrar gibi özelliklerin bulunması gerektiği, bu vasıfların birçoğunun da ekseriyetle erkeklerde bulunduğu göz ardı edilemez. Karı-koca arasında meydana gelen sürtüşmeler, yuvanın yıkılmasına ve çoluk çocuğun perişan olmasına sebebiyet verecek raddeye ulaştığında, kullarına herkesten ziyâde acıyan Allâh-u Te’âlâ bunu engellemek için aile reisi olan kocaya bu hususta üç merhaleli bir uygulama öğretmiştir ki, birinci basamak; kocasının meşrû isteklerine karşı yaptığı isyanlara karşılık, âhirette azap olunacağına dâir kadına vaaz nasihatte bulunmaktır. Bunun etkisi görülmesi hâlinde başka bir yola başvurulmaz. Ama bunun fayda vermediği görülürse ikinci mertebe olarak; aynı yatakta sırt dönmek veya başka yatağa geçmek suretiyle cimayı terk etmek öngörülmüş, bunun da netice vermediği anlaşıldığında, en son çözüm olarak hafifçe dövme ameliyesi devreye sokulmuştur ki, bu dövmenin şiddetli ve peş peşe olmaması, aynı yere rast gelmemesi, yüz gibi kıymetli uzuvlardan sakınılması, kamçı ve sopa gibi aletler kullanılmayıp, el, mendil ve misvak gibi hafif şeylerin tercih edilmesi tavsiye edilmiştir. Tabiî bu, karı-koca arasındaki normal ilişkilerde ve basit münâkaşalarda söz konusu olmayıp, ancak boşanmaya sebebiyet verecek derecede önemli geçimsizlikler vuku bulduğunda başvurulacak bir yöntemdir. Yine de Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Hanımlarını dövenler asla sizin hayırlılarınız değildir.” (Beyhâkî, es- Sünenü’l - Kübrâ, No: 14775, 7/496) buyurarak evlâ olanın, ne olursa olsun dövmeye teşebbüs etmemek olduğuna işaret etmiştir ki, Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in de hayatı boyunca bir kadına el kaldırmak bir yana, incitici bir söz dahi söylediği rivayet edilmemiştir. Bu da çözüm getirmediği takdirde yine boşanmaya başvurulmayıp, iki taraftan da arabulucu hakemler tayin edilmesi yetkililere emredilmiştir. (Hâzin, Âlûsî) Günümüz meâlcilerinin ekserisi bu âyet-i kerîmelerin doğru manasını açıklamışlarsa da, bir iki tanesi, güya İslâm’ı kötü göstermemek adına tenzîh yapayım derken tahrife düşmüş ve kimi: “Darb” kelimesinin geçtiği cümleyi: “...nihâyet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin” şeklinde tercümeye kalkışmıştır. Bu mana; burada olduğu gibi, “Darb” kelimesinin harf-i cersiz kullanıldığı yerlerde lügat açısından hiçbir temele dayanmamakla birlikte; yuvanın dağılmaması için bu kadar önlemler alan dinimizin hedeflediği gayeyle taban tabana zıttır. Zira kadınları evden çıkarmak ve başka yere göndermek, tamamen kontrolsüzlük ve soğukluk sebebi olabileceği gibi, asr-ı saâdetten günümüze kadar din adına böyle bir uygulama duyulmamıştır. Şayet bu mana doğru kabul edilecek olsaydı, elbet bu güne kadar bunu anlayıp tatbik sahasına çıkaran bir âlim olurdu. Kimi de: “... ve sonra onlarla cinsî ilişki kurun” şeklinde terceme etmiştir. Evet! Bu manaya yakın bir anlam bazı lügatlerde mevcutsa da bu, Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`den bu güne dek nakledilegelen bir mana olmadığından bu makamda uydurma sayılabileceği gibi, emredilen merhaleler arasında da uygun bir yer bulamamaktadır. Zira nasihatten sonra yatakların ayrılması emredilmişken, bu iki çözümün sonuç vermediği yerde cima emri verilmesinin, daha sonra da: “İtaat etmeleri hâlinde onlara karşı bir yol aramayın” buyrulmasının manasını bize hangi akıllı açıklayabilir? Bu hususta geniş malûmât için bakınız: Rûhu’l Furkan: 5/74-93

36  (Ey kullar!) Allâh’a (kulluk ve) ibadet edin! O’na hiçbir şeyi ortak etmeyin. Babayla anaya, (kardeş ve amca gibi) yakınlık sahibine, yetimlere, yoksullara, (soy veya mekân bakımından) yakınlık sahibi komşuya, (soyu veya evi) uzak komşuya, (eş, yol arkadaşı ve ders arkadaşı gibi) yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin mâlik olduğu şeylere(köle ve işçilere) tam bir iyilikle (muâmele edin)! Şüphesiz ki Allâh, çokça kibirli (olduğu için akraba ve komşularına iyi davranmayan) ve (üstünlüklerini sayarak insanlara hava atıp) ziyâde böbürlenici olmuş kimseyi sevmez(bu davranışlarına rıza göstermez).

37  O (böbürlenen şımarık) kimseler ki; hem cimrilik yaparlar, hem de insanlara cimriliği (tavsiye ve) emrederler ve Allâh’ın fazlından kendilerine vermiş olduğu (zenginlik ve ilim gibi) şeyleri gizlerler. Biz de o kâfirler için çok alçaltıcı büyük bir azap hazırlamışızdır.

Nisâ Sûresi  83 
Cüz  5
cihanyamaneren