v02.01.25 Geliştirme Notları
Hûd Sûresi
223
Cuz 12
20﴿ (Habîbim!) İşte sana! Onlar (bunca genişliğine rağmen) yer(yüzün)de (nereye kaçarlarsa kaçsınlar, kendilerine azap etmek istediği zaman Allâh-u Te‘âlâ’yı) âciz bırakıcı kimseler olmadılar. Onlar için Allâh’tan başka (yardım talebinde bulunabilecekleri) dostlardan hiçbiri de yoktur. (Bu kişiler kendi sapıklıklarına, bir de insanları saptırma suçunu ilâve ettiklerinden dolayı) onlar için azap katlanacaktır. Çünkü onlar (hakka karşı olan nefretlerinden dolayı istekle ve rağbetle dinleyecek olsalar Kur’ân’ın buyurduklarına tahammül edemeyeceklerini bildikleri için onun lafzını) dinlemeye güç yetirmeyi (bile) ister olmadılar. Onlar (içlerinde ve dışlarında bulunan bunca âyetlerden göz yumdukları için gerçekleri) görmekte de olmadılar.
21﴿ İşte sana! Onlar ancak o kimseler dir ki (sapıklığa karşı hidâyeti, dünyâya karşı âhireti değiştiklerinden dolayı) kendilerini (zarar ve) hüsrâna uğratmıştırlar. Ayrıca (“Melekler ve putlar Allâh indinde bizim şefâatçilerimizdir” diyerek taptıkları bâtıl ilâhların şefâatlerine mazhar olacaklarına dâir) sürekli uydurmakta oldukları şeyler (de) kendilerinden (uzaklaşıp) kaybolmuştur.
22﴿ Hayır! (Onların ilâhları kendilerine fayda veremeyecektir ve şu hakîkat) kesinleşti ki; şüphesiz ancak onlar; (cennette bulunan yerlerini satıp, karşılığında cehennem derekeleri kazandıkları için) âhirette en çok (zarar ve) hüsrâna uğraya(cak ola)nların ta kendileridir.
23﴿ Muhakkak o kimseler ki (tasdik edilmesi gereken tüm hakîkatlere) îmân etmiştirler, (Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsına uygun ve kabûle elverişli olan namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih ameller de işlemiştirler ve (hem huşû, hem de tevâzu içerisinde) Rablerin(in tâat ve ibâdetin)e (tamâmen yönelip O’na) bağlılıkla sükûnet (ve huzur) bulmuşturlar. İşte sana! Onlar ancak cennetin (ayrılmaz) yârânıdır. Kendileri orada ebedî kalıcı kimselerdir.
24﴿ (Hakkı görüp duyan ve doğruya uyan müminlerle, Allâh’ın âyetlerine karşı kör ve sağır kalan kâfirlerin oluşturduğu) o iki fırkanın şaşılacak hâli, (yaratılıştan) kör ve sağırla, çok iyi gören ve çok iyi işiten (kimseler) gibidir. Benzetme bakımından /sıfat (ve durum) îtibârıyla/ bu ikisi denk olabilirler mi?! Hâlâ (bu iki fırkanın hiçbir bakımdan eşit olmadığı konusunda şüphede kalıp da, size anlatılan misalleri) iyice düşünmeyecek misiniz?!
25﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz Nûh’u kavmine (bir rasül olarak) gönderdik (de o onlara şu tebliğlerde bulundu) ki: “Şüphesiz ben size (Allâh tarafından gönderilen ve sizi azâba düşürecek kötü amelleri ve onlardan kurtuluş yönlerini) iyice açıklayan büyük bir uyarıcıyım.
26﴿ Allâh’tan başkasına ibâdet etmeyin diye (ben size uyarıcı gönderildim)! Gerçekten ben (Allâh-u Te‘âlâ’dan başkasına tapmanız hâlinde başınıza gelip çatacak ve yöneldiği kişiye dünyâda da, âhirette de) çok acı verici olan büyük bir günün azâbından size karşı endişelenmekteyim.”
27﴿ Bunun üzerine kavmi içerisinden kâfir olmuş o ileri gelen kişiler: “Biz seni ancak kendimiz gibi bir beşer olarak görüyoruz. Yine seni görüyoruz ki, sana ancak kendileri bizim en rezillerimiz olan o (düşük) kimseler (iyice düşünmeksizin) ilk görüşte tâbi olmuştur. (İyi araştıracak olsalardı, onların da sana uymayacak olduklarını biliyoruz.) (Sen ve adamların dâhil) sizin için bize karşı (size uymamızı gerektirecek) herhangi bir üstünlük de /fazlalık da/ göremiyoruz. Doğrusu biz sizi (aynı dâvâda söz birliği yapan) yalancı kimseler sanıyoruz” dedi(ler).
28﴿ (Nûh (Aleyhisselâm) onlara cevâben) dedi ki: “Ey kavmim! Gördünüz mü? (Söyleyin bakayım!) Eğer ben Rabbimden (gelen ve dâvâmın doğruluğuna şâhitlik yapacak nitelikte olan) çok açık bir delil üzere olduysam ve O bana Kendi nezdinden (peygamberlik gibi) büyük bir rahmet vermiş de, bu size (değer verdiğiniz saltanat ve servet gibi şeyler yoluyla açıklanmayıp, bilakis fakir ve bayağı saydığınız kişiler vâsıtasıyla ulaştığı için) gizli bırakılmışsa; biz mi sizi ona (inanmaya) zorlayacağız?! Hele de siz (benim getirdiğim hidâyet ve rahmeti inceleyip tercih etmeyen ve) ona karşı isteksiz kimseler iken!
سُورَةُ هُودٍ
الجزء ١١
٢٢٣
اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَۢ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُۜ مَا كَانُوا يَسْتَط۪يعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ ﴿٢٠
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿٢١
لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ ﴿٢٢
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٢٣
مَثَلُ الْفَر۪يقَيْنِ كَالْاَعْمٰى وَالْاَصَمِّ وَالْبَص۪يرِ وَالسَّم۪يعِۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ۟ ﴿٢٤
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ۘ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٢٥
اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ ﴿٢٦
فَقَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿٢٧
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ ﴿٢٨
Hûd Sûresi
223
Cuz 12
اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَۢ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُۜ مَا كَانُوا يَسْتَط۪يعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ ﴿٢٠
20﴿ (Habîbim!) İşte sana! Onlar (bunca genişliğine rağmen) yer(yüzün)de (nereye kaçarlarsa kaçsınlar, kendilerine azap etmek istediği zaman Allâh-u Te‘âlâ’yı) âciz bırakıcı kimseler olmadılar. Onlar için Allâh’tan başka (yardım talebinde bulunabilecekleri) dostlardan hiçbiri de yoktur. (Bu kişiler kendi sapıklıklarına, bir de insanları saptırma suçunu ilâve ettiklerinden dolayı) onlar için azap katlanacaktır. Çünkü onlar (hakka karşı olan nefretlerinden dolayı istekle ve rağbetle dinleyecek olsalar Kur’ân’ın buyurduklarına tahammül edemeyeceklerini bildikleri için onun lafzını) dinlemeye güç yetirmeyi (bile) ister olmadılar. Onlar (içlerinde ve dışlarında bulunan bunca âyetlerden göz yumdukları için gerçekleri) görmekte de olmadılar.
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿٢١
21﴿ İşte sana! Onlar ancak o kimseler dir ki (sapıklığa karşı hidâyeti, dünyâya karşı âhireti değiştiklerinden dolayı) kendilerini (zarar ve) hüsrâna uğratmıştırlar. Ayrıca (“Melekler ve putlar Allâh indinde bizim şefâatçilerimizdir” diyerek taptıkları bâtıl ilâhların şefâatlerine mazhar olacaklarına dâir) sürekli uydurmakta oldukları şeyler (de) kendilerinden (uzaklaşıp) kaybolmuştur.
لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ ﴿٢٢
22﴿ Hayır! (Onların ilâhları kendilerine fayda veremeyecektir ve şu hakîkat) kesinleşti ki; şüphesiz ancak onlar; (cennette bulunan yerlerini satıp, karşılığında cehennem derekeleri kazandıkları için) âhirette en çok (zarar ve) hüsrâna uğraya(cak ola)nların ta kendileridir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٢٣
23﴿ Muhakkak o kimseler ki (tasdik edilmesi gereken tüm hakîkatlere) îmân etmiştirler, (Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsına uygun ve kabûle elverişli olan namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih ameller de işlemiştirler ve (hem huşû, hem de tevâzu içerisinde) Rablerin(in tâat ve ibâdetin)e (tamâmen yönelip O’na) bağlılıkla sükûnet (ve huzur) bulmuşturlar. İşte sana! Onlar ancak cennetin (ayrılmaz) yârânıdır. Kendileri orada ebedî kalıcı kimselerdir.
مَثَلُ الْفَر۪يقَيْنِ كَالْاَعْمٰى وَالْاَصَمِّ وَالْبَص۪يرِ وَالسَّم۪يعِۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ۟ ﴿٢٤
24﴿ (Hakkı görüp duyan ve doğruya uyan müminlerle, Allâh’ın âyetlerine karşı kör ve sağır kalan kâfirlerin oluşturduğu) o iki fırkanın şaşılacak hâli, (yaratılıştan) kör ve sağırla, çok iyi gören ve çok iyi işiten (kimseler) gibidir. Benzetme bakımından /sıfat (ve durum) îtibârıyla/ bu ikisi denk olabilirler mi?! Hâlâ (bu iki fırkanın hiçbir bakımdan eşit olmadığı konusunda şüphede kalıp da, size anlatılan misalleri) iyice düşünmeyecek misiniz?!
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ۘ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٢٥
25﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz Nûh’u kavmine (bir rasül olarak) gönderdik (de o onlara şu tebliğlerde bulundu) ki: “Şüphesiz ben size (Allâh tarafından gönderilen ve sizi azâba düşürecek kötü amelleri ve onlardan kurtuluş yönlerini) iyice açıklayan büyük bir uyarıcıyım.
اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ ﴿٢٦
26﴿ Allâh’tan başkasına ibâdet etmeyin diye (ben size uyarıcı gönderildim)! Gerçekten ben (Allâh-u Te‘âlâ’dan başkasına tapmanız hâlinde başınıza gelip çatacak ve yöneldiği kişiye dünyâda da, âhirette de) çok acı verici olan büyük bir günün azâbından size karşı endişelenmekteyim.”
فَقَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿٢٧
27﴿ Bunun üzerine kavmi içerisinden kâfir olmuş o ileri gelen kişiler: “Biz seni ancak kendimiz gibi bir beşer olarak görüyoruz. Yine seni görüyoruz ki, sana ancak kendileri bizim en rezillerimiz olan o (düşük) kimseler (iyice düşünmeksizin) ilk görüşte tâbi olmuştur. (İyi araştıracak olsalardı, onların da sana uymayacak olduklarını biliyoruz.) (Sen ve adamların dâhil) sizin için bize karşı (size uymamızı gerektirecek) herhangi bir üstünlük de /fazlalık da/ göremiyoruz. Doğrusu biz sizi (aynı dâvâda söz birliği yapan) yalancı kimseler sanıyoruz” dedi(ler).
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ ﴿٢٨
28﴿ (Nûh (Aleyhisselâm) onlara cevâben) dedi ki: “Ey kavmim! Gördünüz mü? (Söyleyin bakayım!) Eğer ben Rabbimden (gelen ve dâvâmın doğruluğuna şâhitlik yapacak nitelikte olan) çok açık bir delil üzere olduysam ve O bana Kendi nezdinden (peygamberlik gibi) büyük bir rahmet vermiş de, bu size (değer verdiğiniz saltanat ve servet gibi şeyler yoluyla açıklanmayıp, bilakis fakir ve bayağı saydığınız kişiler vâsıtasıyla ulaştığı için) gizli bırakılmışsa; biz mi sizi ona (inanmaya) zorlayacağız?! Hele de siz (benim getirdiğim hidâyet ve rahmeti inceleyip tercih etmeyen ve) ona karşı isteksiz kimseler iken!