v02.01.25 Geliştirme Notları
Hûd Sûresi
229
Cuz 12
72﴿ O dedi ki: “Ey benim rüsvaylığım! (Şimdi tam senin gelme zamânın! Vay başıma gelenler!) Ben mi doğuracakmışım, oysa ben (doksan küsur yaşına ulaşmış) yaşlı bir kadınım, işte bu da (yüz küsur yaşına varmış) bir ihtiyar olan kocam. Şüphesiz işte bu (hâlde olan karı-kocanın çocuğunun olması), elbette çok (ilginç ve) şaşırtıcı bir şeydir.”
73﴿ (Melekler) dediler ki: “(Ey Sâre! Sen birçok mûcizelerin mahalli olan nübüvvet evinde yetişmişken) Allâh’ın (bu konudaki hükmünden ve) emrinden (kudretinden ve hikmetinden) sebep mi şaşkınlığa düşüyorsun?! Ey Ehl-i Beyt! Allâh’ın (bütün hayırları getiren) rahmeti (peygamberlik ve çocuk bağışlaması gibi tüm hayırları) ve bereketleri sizin üzerinize olsun. Şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ, tüm işleri beğenilen ve ihsânı pek açık ve çok büyük olup bütün kulların hamdlerini hak edecek kadar nîmetler veren bir) Hamîd’dir, (Mukaddes Zâtı çok yüce ve şerefli olan bir) Mecîd’dir.”
74﴿ Nihâyet İbrâhîm’den o korku gidip kendisine o (çocuk) müjde(si) de geldiğinde o, (“Orada îmânlı kimseler bulunuyorken, nasıl onları hep birlikte helâk edeceksiniz?!” diye söze başlayarak) Lût’un kavmi hakkında Bizim (elçilerimiz)le mücâdele ediyordu.
75﴿ Şüphesiz ki İbrâhîm, elbette (kendisine kötülük edenden intikam alma husûsunda) hiç acele etmeyen, (insanların azaptan kurtulması için) çok âh eden ve (Allâh-u Te‘âlâ’ya hakkıyla yönelen) inâbe sâhibi bir kimsedir.
76﴿ (O zaman melekler İbrâhîm (Aleyhisselâm)a:) “Ey İbrâhîm! (Ne kadar merhametli olsan da) işte bu (tartışma)ndan yüz çevir. Hiç şüphesiz şu bir gerçek ki; Rabbinin (onların azâbı hakkında kesinleşmiş kaderini ifâde eden) emri muhakkak gelmiştir. Ayrıca onlar (var ya); reddedilemeyecek büyük bir azap onlara mutlaka gelicidir” (dediler).
77﴿ Böylece elçilerimiz (olan melekler İbrâhîm’in yanından ayrılıp) Lût’a gelince o, (livataya düşkün olan sapık kavminden) onlar(ı koruma endişesi) yüzünden üzüntüye kapıldı ve (kendisini) güç bakımından (yetersiz gördüğü için) onlar hakkında darlık çekti ve: “İşte bu, (zor geçecek) çok sıkı(ntılı) bir gündür” dedi.
78﴿ Derken kavmi (güzel yüzlü, tüysüz delikanlılar şeklinde Lût (Aleyhisselâm)a misâfir gelen melekleri görünce hiç utanıp sıkılmadan), kendisine doğru koşturulurcasına ona geldi(ler). Zâten daha önce de onlar (erkek erkeğe sapık ilişki, kadınlara arkadan yanaşma ve kumar oynama gibi) kötü şeyler yapar olmuştular. (Korktuğu başına gelen Lût (Aleyhisselâm) bu durum karşısında onlara) dedi ki: “Ey kavmim! İşte bunlar benim (ümmetimin kadınlarıdır. Bir peygamber, ümmetinin babası makāmında olduğundan, bunlar da benim) kızlarım (durumunda)dır ki, onlar(la evlenip şehvetinizi teskîn etmeniz helâl olacağından dolayı bu durum) sizin için çok temizdir. Artık Allâh(ın azâbın)dan hakkıyla sakının da, misâfirlerim husûsunda beni (mahcup ve) rüsvay etmeyin. İçinizden bir tâne de mi doğru görüşlü adam yok (ki, hakkı anlasın da sizi uyarsın)?!”
79﴿ Dediler ki: “Elbette sen bilmektesin ki bizim (şehvetimizi tatmin) için senin kızlarında gerçekten hiçbir (rağbetimiz bulunmadığını ve erkeklerle cinsî münâsebet bize yeterli olduğundan, kızlarınla evlenmemizin bizce) hak (ve gerekli bir yanı) yoktur. Muhakkak sen bizim istemekte olduğumuz şeyi de elbette biliyorsun.”
80﴿ (Kavminin bu azgınlıklarından vazgeçmeyeceğini anlayarak ümitsizliğe kapılan Lût (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Keşke gerçekten benim için size karşı bir güç olsaydı ya da ben çok güçlü bir dayanağa sığınabilseydim (işte o zaman elbette bizzât kendi kuvvetimle ya da sırtımı dayadığım o güç sâhibinin desteğiyle sizi püskürtürdüm)!”
81﴿ (Bunun üzerine melekler) dediler ki: “Ey Lût! Gerçekten de biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar aslâ sana ulaş(ıp da bir kötülük yap)amazlar. Artık sen gecenin bir parçasında âilenle birlikte (yola çıkıp) yürü. Ama sizden hiçbir kimse (arkasına bakmak için geri) dönmesin /geri kalmasın/. (Ama) hanımın müstesnâ! Muhakkak şu bir gerçek ki; onlara isâbet et(mesi kesinleş)miş olan şey ona da isâbet edicidir. Şüphesiz onlara vaad edilen (azap) zamân(ı) sabahtır. (Ne acele ediyorsun?!) O (beklediğin) sabah gerçekten çok yakın değil midir?!”
سُورَةُ هُودٍ
الجزء ١١
٢٢٩
قَالَتْ يَا وَيْلَتٰٓى ءَاَلِدُ وَاَنَا۬ عَجُوزٌ وَهٰذَا بَعْل۪ي شَيْخًاۜ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عَج۪يبٌ ﴿٧٢
قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ ﴿٧٣
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜ ﴿٧٤
اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ ﴿٧٥
يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ ﴿٧٦
وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ ﴿٧٧
وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ ﴿٧٨
قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا ف۪ي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۚ وَاِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُر۪يدُ ﴿٧٩
قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ ﴿٨٠
قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ ﴿٨١
Hûd Sûresi
229
Cuz 12
قَالَتْ يَا وَيْلَتٰٓى ءَاَلِدُ وَاَنَا۬ عَجُوزٌ وَهٰذَا بَعْل۪ي شَيْخًاۜ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عَج۪يبٌ ﴿٧٢
72﴿ O dedi ki: “Ey benim rüsvaylığım! (Şimdi tam senin gelme zamânın! Vay başıma gelenler!) Ben mi doğuracakmışım, oysa ben (doksan küsur yaşına ulaşmış) yaşlı bir kadınım, işte bu da (yüz küsur yaşına varmış) bir ihtiyar olan kocam. Şüphesiz işte bu (hâlde olan karı-kocanın çocuğunun olması), elbette çok (ilginç ve) şaşırtıcı bir şeydir.”
قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ ﴿٧٣
73﴿ (Melekler) dediler ki: “(Ey Sâre! Sen birçok mûcizelerin mahalli olan nübüvvet evinde yetişmişken) Allâh’ın (bu konudaki hükmünden ve) emrinden (kudretinden ve hikmetinden) sebep mi şaşkınlığa düşüyorsun?! Ey Ehl-i Beyt! Allâh’ın (bütün hayırları getiren) rahmeti (peygamberlik ve çocuk bağışlaması gibi tüm hayırları) ve bereketleri sizin üzerinize olsun. Şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ, tüm işleri beğenilen ve ihsânı pek açık ve çok büyük olup bütün kulların hamdlerini hak edecek kadar nîmetler veren bir) Hamîd’dir, (Mukaddes Zâtı çok yüce ve şerefli olan bir) Mecîd’dir.”
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜ ﴿٧٤
74﴿ Nihâyet İbrâhîm’den o korku gidip kendisine o (çocuk) müjde(si) de geldiğinde o, (“Orada îmânlı kimseler bulunuyorken, nasıl onları hep birlikte helâk edeceksiniz?!” diye söze başlayarak) Lût’un kavmi hakkında Bizim (elçilerimiz)le mücâdele ediyordu.
اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ ﴿٧٥
75﴿ Şüphesiz ki İbrâhîm, elbette (kendisine kötülük edenden intikam alma husûsunda) hiç acele etmeyen, (insanların azaptan kurtulması için) çok âh eden ve (Allâh-u Te‘âlâ’ya hakkıyla yönelen) inâbe sâhibi bir kimsedir.
يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ ﴿٧٦
76﴿ (O zaman melekler İbrâhîm (Aleyhisselâm)a:) “Ey İbrâhîm! (Ne kadar merhametli olsan da) işte bu (tartışma)ndan yüz çevir. Hiç şüphesiz şu bir gerçek ki; Rabbinin (onların azâbı hakkında kesinleşmiş kaderini ifâde eden) emri muhakkak gelmiştir. Ayrıca onlar (var ya); reddedilemeyecek büyük bir azap onlara mutlaka gelicidir” (dediler).
وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ ﴿٧٧
77﴿ Böylece elçilerimiz (olan melekler İbrâhîm’in yanından ayrılıp) Lût’a gelince o, (livataya düşkün olan sapık kavminden) onlar(ı koruma endişesi) yüzünden üzüntüye kapıldı ve (kendisini) güç bakımından (yetersiz gördüğü için) onlar hakkında darlık çekti ve: “İşte bu, (zor geçecek) çok sıkı(ntılı) bir gündür” dedi.
وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ ﴿٧٨
78﴿ Derken kavmi (güzel yüzlü, tüysüz delikanlılar şeklinde Lût (Aleyhisselâm)a misâfir gelen melekleri görünce hiç utanıp sıkılmadan), kendisine doğru koşturulurcasına ona geldi(ler). Zâten daha önce de onlar (erkek erkeğe sapık ilişki, kadınlara arkadan yanaşma ve kumar oynama gibi) kötü şeyler yapar olmuştular. (Korktuğu başına gelen Lût (Aleyhisselâm) bu durum karşısında onlara) dedi ki: “Ey kavmim! İşte bunlar benim (ümmetimin kadınlarıdır. Bir peygamber, ümmetinin babası makāmında olduğundan, bunlar da benim) kızlarım (durumunda)dır ki, onlar(la evlenip şehvetinizi teskîn etmeniz helâl olacağından dolayı bu durum) sizin için çok temizdir. Artık Allâh(ın azâbın)dan hakkıyla sakının da, misâfirlerim husûsunda beni (mahcup ve) rüsvay etmeyin. İçinizden bir tâne de mi doğru görüşlü adam yok (ki, hakkı anlasın da sizi uyarsın)?!”
قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا ف۪ي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۚ وَاِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُر۪يدُ ﴿٧٩
79﴿ Dediler ki: “Elbette sen bilmektesin ki bizim (şehvetimizi tatmin) için senin kızlarında gerçekten hiçbir (rağbetimiz bulunmadığını ve erkeklerle cinsî münâsebet bize yeterli olduğundan, kızlarınla evlenmemizin bizce) hak (ve gerekli bir yanı) yoktur. Muhakkak sen bizim istemekte olduğumuz şeyi de elbette biliyorsun.”
قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ ﴿٨٠
80﴿ (Kavminin bu azgınlıklarından vazgeçmeyeceğini anlayarak ümitsizliğe kapılan Lût (Aleyhisselâm)) dedi ki: “Keşke gerçekten benim için size karşı bir güç olsaydı ya da ben çok güçlü bir dayanağa sığınabilseydim (işte o zaman elbette bizzât kendi kuvvetimle ya da sırtımı dayadığım o güç sâhibinin desteğiyle sizi püskürtürdüm)!”
قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ ﴿٨١
81﴿ (Bunun üzerine melekler) dediler ki: “Ey Lût! Gerçekten de biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar aslâ sana ulaş(ıp da bir kötülük yap)amazlar. Artık sen gecenin bir parçasında âilenle birlikte (yola çıkıp) yürü. Ama sizden hiçbir kimse (arkasına bakmak için geri) dönmesin /geri kalmasın/. (Ama) hanımın müstesnâ! Muhakkak şu bir gerçek ki; onlara isâbet et(mesi kesinleş)miş olan şey ona da isâbet edicidir. Şüphesiz onlara vaad edilen (azap) zamân(ı) sabahtır. (Ne acele ediyorsun?!) O (beklediğin) sabah gerçekten çok yakın değil midir?!”